MAHKEMESİ: ÇORLU 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ: 18/02/2010NUMARASI: 2006/298-2010/120Taraflar arasında görülen davada; Davacılar, miras bırakanları H.’nin adına kayıtlı 17 parsel sayılı taşınmazını, bir süre ortaklık yaptığı ve erkek çocukları ile gelinleriyle birlikte kurduğu davalı şirkete satış suretiyle temlik ettiğini, işlemin muvazaalı ve kız çocuklarından mal kaçırma amacı ile yapıldığını ileri sürerek, kaydın iptali ile terekeye iadesine karar verilmesini istemişlerdir. Davalı, davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, iddiaların kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Karar, davacılar vekili tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi ....raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, duruşma isteği değerden reddedilip, gereği görüşülüp, düşünüldü. Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir. Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; çekişme konusu 17 parsel sayılı taşınmazın mirasbırakan H. tarafından davalı şirkete 31.10.2000 tarihinde satış suretiyle temlik edildiği ve davalı şirket adına sicil kaydının oluştuğu anlaşılmaktadır. Davacılar, yapılan işlemin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek, eldeki davayı açmışlardır. Mahkemece, yapılan yargılama sırasında getirtilen evraklar ve yazılan yazı cevaplarında davalı şirket ortaklarının muris, eşi, erkek çocukları ve çocuklarının eşlerinin vs. olduğu davacıların şirkette herhangi bir ortaklıklarının olmadığı murisin şirkette 25.02.1982-12.12.2003 tarihleri arasında ortak olduğu görülmektedir. Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmeside Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmeside büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır. Somut olaya gelince; çekişme konusu taşınmazın davalı şirkete satış suretiyle temlik edildiği kayden sabittir. Satın alan şirket olduğuna göre, şirket kasasından çıkan paranın muhasebe kayıtlarında bulunacağında kuşku yoktur. Oysa, mahkemece taşınmaz temlikinin gerçekten satış olup olmadığının duraksamaya yer bırakmayacak şekilde ortaya konulması gerektiği halde eksik inceleme ile neticeye gidilmiş olması doğru değildir. Gerektiği takdirde, şirket defterleri ve muhasebe kayıtları üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılarak anılan şirket hesabından, kasasından bedelin çıktığına dair bir bulguya rastlanılmaz ise taşınmazın bedelsiz olarak temlik eldildiği ve aynı zamanda değerler arasında aşırı fark bulunduğu gözetilerek bir değerlendirmenin yapılması, ondan sonra karar verilmesi gerekirken, hükme elverişli olmayacak şekildeki tahkikat ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir. Davacıların, temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 10.06.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.