Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 669 - Karar Yıl 2010 / Esas No : 13057 - Esas Yıl 2009





MAHKEMESİ : İSTANBUL 4. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 07/07/2009NUMARASI : 2006/237-2009/169Taraflar arasında görülen davada;Davacılar, müştereken malik oldukları 608 ada 8 parsel sayılı taşınmazın tamamının uzun yıllardan beri davalı tarafından kullanıldığını, ihtarname ile müdahalesini sona erdirmesini istedikleri halde işgaline son vermediğini, mülkiyet hakkına binaen taşınmazda kullandıkları herhangi bir alan ya da paydaşlar arasında yapılmış bir fiili paylaşım anlaşması bulunmadığını ileri sürüp, elatmanın önlenmesi ve ecrimisil istemişlerdir.Davalı; karşı davasında, taşınmazın 6/8 payını aldığında harap durumda olduğundan kullanılabilir hale gelmesi için masraf yaptığını, 1/6 payın Suriye uyruklular adına kayıtlı olması nedeniyle Hazineye ecrimisil ödediğini bildirip, asıl davanın reddi ile muhdesatın tespitine karar verilmisini istemiştir.Mahkemece, davalının 6/8 oran ile en fazla hisseye sahip olup, taşınmazı kullanma hakkı bulunduğundan davacı tarafın ancak izale-i şuyu yoluna gidebileceği gerekçesi ile elatmanın önlenmesi davasının reddine, ecrimisil talebinin ise kısmen kabulüne, karşı davanın da reddine karar verilmiştir.Karar, davacılar vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi . .... raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gere??i görüşülüp, düşünüldü.Dava, paydaşlar arasında elatmanın önlenmesi ve ecrimisil; karşı dava, muhdesatın tespiti isteklerine ilişkindir.Mahkemece, ecrimisil davasının kısmen kabulüne, elatmanın önlenmesi davasının ve karşı davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillere göre; çekişme konusu 608 ada 8 parsel sayılı kargir dükkan vasıflı taşınmazın paylı mülkiyet üzere olduğu tarafların ve dava dışı kişilerin taşınmazda paydaş bulundukları görülmektedir.Davacı, paydaşı bulundukları taşınmazda kullanabilecekleri bir yer olmadığını ileri sürerek, eldeki davayı açmışlardır. O halde, taraflar arasındaki çekişmenin paylı mülkiyet hükümlerinin uygulanması suretiyle çözümlenebileceği tartışmasızdır.Bilindiği üzere; paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamıyan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan payına vaki elatmanın önlenilmesini her zaman istiyebilir. Hatta elbirliği mülkiyetinde dahi paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine elatmanın önlenilmesi davası açabilir. Ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa açacağı elatmanın önlenilmesi davasının dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu elatmanın önlenilmesi davası ile değil, kesin sonuç getiren taksim veya şuyun satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir. Öte yandan, yurdumuzda sosyal ekonomik nedenlerle kırsal kesimlerden kentlere aşırı akım, nüfus çoğalması, büyük mesken ve işyeri ihtiyacı nedeniyle hızlı yapılaşma karşısında görevli mercilerin aciz kalmaları veya çeşitli nedenlerle göz yummaları sonucu, izinsiz, ruhsatsız, resmi kayıtlara bağlanmayan büyük yerleşim alanları oluştuğu, bu arada paylı taşınmazların tapuda resmi ifrazları yapılmadan paydaşlar arasında haricen veya fiilen taksim edilip üzerlerine büyük mahalleler hatta beldeler yapıldığı bir gerçektir. Bilindiği üzere M.K.nun 706, B.K.nun 2l3, T.K.nun 26. maddeleri hilafına tapulu taşınmazlarda harici veya fiili taksim ile payların mülkiyeti ana taşınmazdan ayrılamaz. Ne varki, taşınmazın kullanma biçimi tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşma ile belirlenmiş yada fiili bir kullanma biçimi oluşmuş, uzun süre paydaşlar bu durumu benimsemişlerse kayıtta paylı, eylemsel olarak ( fiilen) bağımsız bu oluşumun tapuda yapılacak resmi taksime veya şuyun satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde bir imar uygulaması yapılmasına kadar korunması, " akte vefa" kuralının yanında M.K.nun 2. maddesinde düzenlenen iyi niyet kuralının da bir gereğidir. Aksi halde, pekçok kimse zarar görecek toplum düzeni ve barışı bozulacaktır. O halde, paydaşlar arasındaki elatmanın önlenilmesi davalarında öncelikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planın olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulmalı, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terk edildiği saptanılmalı, harici veya fiili taksim yoksa uyuşmazlık yukarıda değinildiği gibi, M.K.nun müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmelidir. Somut olaya gelince, dava konusu taşınmazın tamamının davalı tarafından kullanıldığı, davacıların taşınmazda kullanabilecekleri bir yerin bulunmadığı, davacıların davalıya 3.8.2006 tebliğ tarihli ihtarname gönderdikleri anlaşılmaktadır.Buna göre, mahkemece ihtarname tarihinden dava tarihine kadar davacıların payı oranında hesaplanan ecrimisile karar verilmesinde bir isabetsizlik yoktur.Ne varki, dosya kapsamı yukarıda değinilen ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde davacılar yönünden intifadan men olgusunun gerçekleştiği kabul edilmelidir. Esasen, davacı lehine ecrimisil tahakkuk ettirilerek hüküm altına alındığına göre davalının taşınmazda davacının payı oranında haksız işgalci (fuzuli şagil) olduğu mahkemece de zımnen kabul edilmiş demektir. Buna rağmen, bu istek yönünden davanın reddi doğru olmamıştır.Hal böyle olunca; elatmanın önlenmesi davasının davacıların payı oranında kabulü gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere karar verilmesi doğru değildir.Davacıların, temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 27.1.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.