Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 6683 - Karar Yıl 2016 / Esas No : 7866 - Esas Yıl 2016





MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTaraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ...'ün raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü; -KARAR-Dava, hile hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ile tescil istemine ilişkindir. Davacı, 1923 doğumlu ve kanser hastası olduğunu, maliki bulunduğu 68 ada 40 parseldeki 6 nolu bağımsız bölümünü ölünceye kadar bakma aktiyle davalıya temliki hususunda anlaştıklarını, ancak yaşlılığı ve saffetinden yararlanılıp tapuda kandırılarak işlemin intifa hakkı üzerinde bırakılıp taşınmazın çıplak mülkiyetinin satışı şeklinde gerçekleştirildiğini, herhangi bir bedel ödenmediğini, durumu fark ettikten sonra uzun zaman bu yanlışlığın düzeltilmesini davalı dernek başkanı ve yöneticilerinden istediği hâlde duyarsız kaldıklarını, bu arada davalı derneğin kendisine bakması için Sevda isimli bir kız çocuğunu bakıcı olarak tuttuğunu, ancak bu kişinin üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirmemesi nedeniyle ilişkisini kestiğini ve bakıcıyı kendisi bulup ücretini davalının karşılaması teklifinin kabul edilmediğini ileri sürerek tapu kaydının iptali ile adına tesciline karar verilmesini istemiştir. Davalı, hak düşürücü sürenin dolduğunu, taşınmazı bedelini ödemek suretiyle satın aldığını, 27.000,00 TL satış bedelinin, dernek hesabında para olmadığından dernek üyeleri arasında yapılan isteğe bağlı kampanya ile karşılandığını belirtip davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, davacının ödeme yapılmadığı iddiasının doğrulandığı gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir. Davacının maliki olduğu 68 ada 40 parseldeki 6 nolu bağımsız bölümünün intifa hakkını uhdesinde bırakıp çıplak mülkiyetini 09.12.2009 tarihli ölünceye kadar bakma aktiyle davalıya temlik ettiği kayden sabittir.Hemen belirtilmelidir ki, 6100 sayılı HMK. nun 33. (1086 sayılı HUMK'nun 76.) maddesi hükmü uyarınca olayları bildirmek taraflara, hukuki nitelendirmeyi yapmak ve ona uygun yasal düzenlemeyi tayin ve tespit ederek uygulamak hâkime aittir. Eldeki davada, iddianın ileri sürülüş biçimi, dava dilekçesinin içeriği ve dosyada mevcut deliller birlikte değerlendirildiğinde, davacının hile hukuksal nedenine dayandığı anlaşılmaktadır.Bilindiği üzere; aldatma (hile), genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevketmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak,veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hata da yanılma hilede yanıltma söz konusudur. 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 36/1. maddesinde (881 sayılı Borçlar Kanunu'nun (B.K. 28/l. maddesinde) açıklandığı üzere taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse hata esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir. Öte yandan, aldatmanın (hilenin) her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir. TBK'nin 39. (B.K'nin 31.) maddesine göre, aldatma (hile) öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir.Diğer taraftan, Türk Medeni Kanununun 6. ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 190. maddeleri uyarınca; davanın taraflarından her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını kanıtlamakla yükümlüdür.Somut olaya yukarıda açıklanan ilkeler uyarınca bakıldığında; davacı, temlikin hileli olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmış ise de, bu iddianın kanıtlandığını söyleyebilme olanağı yoktur.Kaldı ki; davacı yaptığı işlemin anlam ve sonuçlarını kavrayabilecek durumdadır. Nitekim, taşınmazın çıplak mülkiyetini temlik etmesi de ne kadar bilinçli olduğunun bir göstergesidir. Bu durumda hilenin varlığından sözetme olanağı yoktur ve temlikin iradi olduğu sonucuna varılmaktadır.Hâl böyle olunca; davanın reddine karar verilmesi gerekirken gerekirken, hukuki nitelendirme dahi yapılmaksızın yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir. Davalı vekilinin, bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile yerel mahkeme kararının (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 01.06.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.