Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 6668 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 18336 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ : ANTALYA 6. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 19/06/2013NUMARASI : 2010/541-2013/399Taraflar arasındaki davadan dolayı Antalya 6. Asliye Hukuk Hakimliğinden verilen 19.06.2013 gün ve 2010/541 esas 2013/399 karar sayılı hükmün bozulmasına ilişkin olan 14.04.2014 gün ve 18918-7648 sayılı kararın düzeltilmesi süresinde davalı-karşı davacı vekili ve davalı vekili tarafından istenilmiş olmakla, dosya incelendi gereği görüşülüp düşünüldü: -KARAR- Dava, inançlı işlem hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil; karşı dava elatmanın önlenmesi isteğine ilişkindir. Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; davacı Kemal'in kayden maliki olduğu 4 numaralı bağımsız bölümü dosyada mevcut protokol kapsamında 09.04.2001 tarihinde davalı Ramazan'a, davalı Ramazan'ın da 10.10.2001 tarihinde diğer davalı Fadile'ye devrini gerçekleştirdiği, davalı Fadile'nin inançlı işlemin tarafı olmadığını ve iyiniyetli ikinci el malik konumunda olduğunu bildirerek davanın reddini savunduğunu, karşı davasında ise mülkiyet durumuna değinerek elatmanın önlenmesi isteğinde bulunduğu anlaşılmaktadır.Mahkemece 03.11.2009 tarihli asıl davanın reddi, karşı davanın kabulüne ilişkin verilen kararın, Dairenin 16.06.2010 tarihli ilamı ile “ ... taraflar arasında düzenlenen 10.04.2001 tarihli belgenin 05.02.1947 tarih, 20/6 sayılı İnançları Birleştirme Kararının öngördüğü bir belge olup olmadığı, İnançları Birleştirme Kararının kabul ettiği belge niteliğinde olduğunun benimsenmesi halinde Borçlar Kanununun 81.maddesi hükmü de gözetilmek suretiyle bir hüküm kurulması ... “ gerekliliğinden sözedilerek bozmuş, bozmaya uyularak yapılan yargılama neticesinde mahkemece 19.06.2013 tarihli kararla taraflar arasında inanç sözleşmesinin varlığı kabullenilip, davacının sözleşmeler uyarınca 07.07.2001 tarihinde kadar 15.000 TL ödeme yükümlülüğünü yerine getirmediği, tapu iptal tescil talebinde bulunamayacağı gerekçesi ile asıl davanın reddine , karşı davanın kabulüne karar verildiği, bu kez dairece 14.04.2014 tarihli ilam ile “ bozma ilamında belirtildiği şekilde Borçlar Kanununun 81. maddesinin (6098 Türk Borçlar Kanunu 97. maddesi) gereklerinin yerine getirilmediği, davacı tarafından davalı Ramazan'a ödenmeyen borcun mahkeme veznesine depo ettirilmesi için davacı tarafa önel verilmesi, sonucuna göre bir karar verilmesi“ hususlarına değinilerek bozulmuş, davalı Fadile vekili karar düzeltme yoluyla ikinci el malik olduğunu ve iyiniyetinin korunması gerektiğini bildirmiştir.Gerçekten de, davalı Fadile ikinci el malik olup, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun ( TMK ) 1023.maddesi koruyuculuğundan yararlanıp yararlanmayacağının inceleme ve araştırma konusu yapılıp , sonucu çerçevesinde bir karar verilmesi gerektiği açıktır. Bilindiği üzere, hukukumuzda, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alış verişte bulunmaları satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları, dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle, alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bu amaçla 4721 s. Türk Medeni Kanununun (TMK) 2.maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988 ve 989., tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023. maddesinin özel hükümleri getirilmiştir. Öte yandan, bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır. İşte bu nedenle Devlet, nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş, bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış, iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş, değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarak da tapuya itimat edip, taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur. Belirtilen ilke TMK'nin 1023. maddesinde aynen "tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan 3 ncü kişinin bu kazanımı korunur" şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024.maddenin 1. fıkrasına göre "Bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken 3 ncü kişi bu tescile dayanamaz" biçiminde öngörülmüştür.Ne var ki; tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni koruma, toplum düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin, iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır. Gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse diğer yanda ise kendisi için maddi, hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır. Bu nedenle, yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı, kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta, şeklen iyi niyetli gözükeni değil, gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması, bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir. Nitekim bu görüşten hareketle, "kötü niyet iddiasının def'i değil itiraz olduğu, iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğinden (resen) nazara alınacağı” ilkeleri 8.11.1991 tarih l990/4 esas l99l/3 sayılı İçtdihadı Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşlerde aynı doğrultuda gelişmiştir. Ancak; mahkemece yukarıdaki ilkeler uyarınca bir araştırma ve inceleme yapılmamış, ikinci el konumundaki davalı Fadile'nin TMK 'nun koruyuculuğundan yararlanıp yararlanmayacağı tartışılmamıştır. Ne var ki, değinilen bu husus karar düzeltme istemi üzerine bu kez yapılan inceleme ile anlaşıldığından ve davalı – karşı davacının bu yöne ilişkin karar düzeltme isteğinin HUMK’nun 440. maddesi gereğince kabulüne, dairenin 14.04.2014 tarih, 2013/18918 E. ve 2014/7648 K. sayılı bozma kararında belirtilen ve yukarıda açıklanan hususlara ek olarak yerel mahkemenin 19.06.2013 tarih 2010/541 E. ve 2013/399 K sayılı kararının bu nedenle de (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 05.05.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.