MAHKEMESİ: VAKFIKEBİR ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ: 26/03/2009NUMARASI: 2006/151-2009/76Taraflar arasında görülen davada;Davacı, davalılara ait 1 ada 6 parsel sayılı taşınmazın idarece tespit edilen kıyı kenar çizgisi içinde kaldığını ileri sürüp, taşınmazın kıyıda kalan kısmının tapusunun iptalini istemiştir.Davalılardan O. ve H.davanın reddini savunmuşlar, diğer davalılar yanıt vermemişlerdir.Davalı O., yargılama sırasında taşınmazın tapusunun iptali halinde bilirkişi heyetince belirlenen tazminatın hüküm altına alınmasını istemiştir.Mahkemece, hak düşürücü sürenin geçtiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Karar, davacı temsilcisi tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi S. A.'ın raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.Dava, 3621 Sayılı Yasadan kaynaklanan tapu iptali ve taşınmazın sicil kaydının kütükten terkini isteğine ilişkindir.Mahkemece, 3402 Sayılı Yasanın 12/3.maddesine ilave yolu ile bazı düzenlemeler getiren 5841 Sayılı Yasa hükümleri gözetilerek, davanın reddine karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik yoktur. Bu yöne, değinen Hazinenin temyiz itirazları yerinde değildir, reddine.Ancak, her dava açıldığı tarihteki ko??ullara bağlıdır. Bir taraf dava açıldığı andaki mevzuata ve içtihat durumuna göre davasında haklı olduğu halde dava açıldıktan sonra yürürlüğe giren (geçmişe etkili) yeni bir yasa hükmü ya da İnançları Birleştirme Kararı gereğince davayı kaybederse yargılama giderlerinden sorumlu tutulamaz. Anılan bu kural, yasal ve yargısal uygulamada kararlılık kazanmıştır. Bunun yanında, avukatlık ücreti de yargılama giderlerinden sayılır. (29.05.1957 tarih ve 4/16 Sayılı İnançları Birleştirme Kararı)Öyle ise; yapılan uygulama neticesinde dava tarihinde davacı Hazinenin davasında haklı olduğu gözetilerek yargılama giderleri ve bu giderlerden sayılan avukatlık ücretiyle maktu harçtan davalı tarafın sorumlu tutulması gerekirken, yazılı olduğu üzere hüküm tesisi isabetsizdir. Davacının, bu yöne ilişkin temyiz itirazları yerindedir.Öte yandan, tarafların tüm delilleri toplanıp, tetkik edildikten ve HUMK.nun 376. maddesine göre; son sözleri dinlenip duruşmanın bittiği bildirildikten sonra hakimin; aynı yasanın 388. maddesi uyarınca kararı gerekçesi ile birlikte (tam olarak) yazması ve hüküm sonucunu 389. maddede öngörülen biçimde tefhim etmesi asıldır.Ne varki, uygulamada söz konusu yasanın 38l. maddesinin son fıkrasının getirdiği ayrıcalığa dayanılarak bazı zorunlu nedenlerle sadece hükmün sonucu tutanağa geçirilip tefhim edilmekte, gerekçeli karar daha sonra yazılmaktadır. İşte bu gibi hallerde HUMK.nun 389. maddesine uygun olarak tarafların hak ve yükümlülüklerini açıkca gösteren tefhim ile aleniyet ve hukuki varlık kazanan kısa karara daha sonra yazılan gerekçeli kararın uygun olması zorunludur. Esasen kısa kararı yazıp, tefhim etmekle davadan elini çekmiş olan hakimin artık bu kararını değiştirmesine yasal olanak yoktur. Öte yandan, kısa kararla gerek??eli kararın çelişkili olması, yargılamanın aleniyeti, kararların alenen tefhim edilmesine ilişkin Anayasanın l4l. maddesi ile HUMK.nun yukarıda değinilen buyurucu nitelikteki maddelerine de aykırı bir durum yaratır. Ayrıca anılan husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hakime yükletilmiş bir ödevdir. Aksine düşünce ve uygulama yargı, yargıç ve kararlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile de bağdaşmaz. Değinilen ilke ve yasa hükümleri gözardı edilerek kısa kararda, davanın reddine dendiği halde gerekçeli kararda, davanın reddine, karşı dava olarak açılan tazminat davası konusunda karar verilmesine yer olmadığına, demek suretiyle kısa karara çelişkili olarak gerekçeli karar yazılması doğru değildir. Hal böyle olunca, hükmün l0.4.l992 gün, l992/7 Esas, l992/4 sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kararı çerçevesinde bir karar verilmek üzere HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, 09.6.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.