Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşmalı temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, duruşma isteği değerden reddedilerek gereği görüşülüp düşünüldü;Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı miras payı oranında tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir. Mahkemece, iddianın kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Dosya içeriği ve toplanan delillerden, tarafların miras bırakanı İ. oğlu S. K.nun 28 parça taşınmazın tamamına malik iken bu taşınmazları 15.11.1995 tarihli akitle davalı oğlu S..'e satış suretiyle temlik ettiği, daha sonra dava konusu taşınmazlardan 550 sayılı parselin ifraz edilerek 2985 sayılı parsele dönüştüğü ayrıca dava konusu taşınmazlardan 1416 ve 2716 sayılı parsellerin dava tarihinden önce dava dışı üçüncü kişilere satılarak devredildiği anlaşılmaktadır.Davacı, miras bırakan tarafından davalıya yapılan temlikin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek eldeki davaya açmıştır. Bilindiği gibi; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l.4.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 (TBK 237.) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Öte yandan, tapu iptal ve tescil davalarının kayıt malikleri aleyhine açılması gerektiği kuşkusuzdur. Dava tarihinde 1416 ve 2716 parsel sayılı taşınmazların kayıt maliki davalı olmadığına göre, davalının tapu iptali ve tescil davasında pasif sıfatı bulunmadığından bu taşınmazlar yönünden davanın reddedilmesi sonucu itibariyle doğrudur. Ne var ki, çekişme konusu diğer taşınmazlar bakımından mahkemece yapılan araştırma ve incelemenin yukarıda değinilen ilkeler doğrultusunda yapıldığını söyleyebilme imkanı yoktur.Hal böyle olunca, temlike konu edilen taşınmazların gerçek değeri ile akitteki değerin karşılaştırılabilmesi için mahkemece yerinde uygulama yapmak suretiyle taşınmazların değerleri hakkında uzman bilirkişiden rapor alınması; mirasbırakanın başka mal varlığının olup olmadığının araştırılması, tapulama tutanaklarının getirtilip incelenerek tutanaklarda davalının savunmasını doğrular bir bilginin var olup olmadığının belirlenmesi, yine davalının savunmasında sözü edilen zilyetlik devir sözleşmesinin dosya içine alınması, taraf delillerinin eksiksiz toplanması, gerektiğinde tanıkların yeniden dinlenilmesi, toplanan ve toplanacak delillerin birlikte değerlendirilmesi, ondan sonra bir karar verilmesi gerekirken eksik soruşturma ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması isabetsizdir. Davacının, temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 02.05.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.