Anasayfa /
İçtihat /
Yargıtay Karar No : 6630 - Karar Yıl 2010 / Esas No : 5832 - Esas Yıl 2010
MAHKEMESİ : KIRIKHAN ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 04/02/2010NUMARASI : 2008/577-2010/71Taraflar arasında görülen davada; Davacılar, miras bırakanın vekil tayin ettiği davalı oğlu M. tarafından 8 parsel sayılı taşınmazını oğlu M.'in kayınbiraderi M. A.'ya satış suretiyle temlik edildiğini, ondanda Mehmet'in damadı davalı S.'e devredildiğini, yapılan işlemlerin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek, tapu iptal ve mirasçılar adına tescile karar verilmesini istemişlerdir. Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır. Davanın kesin hüküm nedeniyle reddine ilişkin kararın temyizi üzerine Dairece; "...ilk davanın usulden reddedilmesi nedeniyle HUMK'nun 237.maddesinde öngörülen kesin hükmün varlığından bahsedilemeyeceği" gerekçesi ile bozulmuş olup, mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonunda, vekalet görevinin kötüye kullanıldığı iddiasının kanıtlandığı ve son kayıt malikinin de iyiniyetli olmadığı gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir. Karar, davalılar vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi ... raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; miras bırakanın 8.10.2001 tarihinde düzenlenen vekaletname ile vekil tayin ettiği davalı oğlu M. tarafından 10.10.2001 tarihinde 8 parsel sayılı taşınmaz dava dışı M.A.’ya, ondan da 28.2.2007 tarihinde diğer davalı S.’e satış suretiyle temlik edildiği anlaşılmaktadır.Davacılar, anılan temliklerin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmışlardır. Hemen belirtilmelidir ki; davanın niteliği, Dairenin ilk bozma kararında muris muvazaası olarak belirlenmiş ve mahkemece de bu karara uyulmuştur. O halde, bozmaya uyulmuş olmakla bozma gereklerinin aynen yerine getirilmesi zorunlu olup, bu durum usuli kazanılmış hakkın bir gereğidir.Ne var ki, mahkemece son kararda muris muvazaası hukuksal nedeni bir kenara bırakılarak bozma kapsamı dışına çıkılmak suretiyle vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı olarak kabul kararı verilmiştir.Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Hal böyle olunca; yukarıda değinilen ilkeler gözetilmek suretiyle, taraf delilerinin eksiksiz toplanması, toplanan ve toplanacak delillerin birlikte değerlendirilmesi, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, nitelendirmede yanılgıya düşülerek eksik soruşturmayla yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir.Davalıların, temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 09.06.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.