MAHKEMESİ: KARAMÜRSEL ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ: 26/11/2008NUMARASI: 2007/302-2008/327Taraflar arasındaki davadan dolayı Karamürsel Asliye Hukuk Hakimliğinden verilen 26.11.2008 gün ve 302-327 sayılı hükmün Onanmasına ilişkin olan 18.2.2009 gün ve 939-1977 sayılı kararın düzeltilmesi süresinde davacı Hazine tarafından istenilmiş olmakla, dosya incelendi gereği görüşülüp düşünüldü:Dava, 3621 Sayılı Yasadan kaynaklanan tapu iptali ve sicil kaydının kütükten terkini isteklerine ilişkindir.Mahkemece, çekişmeli taşınmazın belirlenen kıyı kenar çizgisine göre kıyıda kalan bölümleri yönünden davanın kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu taşınmazın kadastro tespitinin 4.2.1958 tarihinde kesinleştiği, davanın ise 19.10.2007 tarihinde açıldığı anlaşılmaktadır.Her nekadar, çekişmeli taşınmazların kıyı-kenar çizgisi içinde kalan bölümlerinin devletin hüküm ve tasarrufu altında ve kamu malı niteliğinde özel mülkiyete konu olamayacak (Anayasanın 43, 3402 Sayılı Kadastro Yasasının 16/C maddesi gereğince) yerlerden olduğu keşfen saptanmış ise de; 25.2.2009 tarihinde kabul edilip, 14.3.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5841 Sayılı Yasanın 2. maddesi ile 3402 Sayılı Yasanın 12. maddesinin 3. fıkrasına eklenen "bu hüküm iddia ve taşınmazın niteliğine yahut Devlet ve diğer kamu tüzel kişileri dahil tarafların sıfatına bakılmasızın uygulanır" ve 3. maddesi ile eklenen geçici 10. maddesinin " bu kanunun 12. maddesinin 3. fırkası hükmü devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu iddiası ile yürürlük tarihinden önce açılmış ve henüz kesin hükme bağlanmamış olan davalarda dahi uygulanır" şeklindeki hükmü gözetildiğinde kadastro tespitinin kesinleştiği tarih olan 4.2.1958 ile davaların açıldığı tarihler arasında 3402 Sayılı Yasanın 12.maddesinde sözü edilen 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçmiş olduğu sabittir.Hemen belirtilmelidir ki; kural olarak sonradan yürürlüğe giren yasa hükümlerinin ve İçtihadı Birleştirme Kararlarının kazanılmış hak (usulü müktesep hak) ilkesinin 28.6.1960 tarih, 21/9 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı gereğince istisnai niteliği gereği kesin hüküm halini almamış eldeki davalarda da gözetilmesi ve uygulanması gerekeceği tartışmasızdır. Öte yandan, yürürlüğe konulan hükümler kamu düzeniyle ilgili bulunduğundan ve re'sen gözetilmesi gerektiğinden somut olayda, aleyhe bozma yasağı ilkesinin de uygulanma yeri bulunmadığı izahtan varestedir.Hal böyle olunca; hükümden sonra yürürlüge giren yukarıda açıklanan yasal düzenlemeler karşısında hak düşürücü süre nedeniyle davanın reddine karar verilmesi için karar bozulmalıdır. Anılan hususlar, davacı Hazinenin karar düzeltme isteği üzerine bu kez yapılan inceleme sonucunda anlaşıldığından, davacının karar düzeltme isteğinin HUMK nun 440. maddesi uyarınca KABULÜNE, Dairenin 18.2.2009 tarih ve 2009/939 esas, 2009/1977 Karar sayılı onama ilamının ortadan kaldırılmasına, yerel mahkemenin 26.11.2008 gün ve 2007/302 Esas, 2008/327 Karar sayılı kararının açıklanan nedenlerle HUMK nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 10.6.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.