MAHKEMESİ: FİNİKE ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ: 25/11/2008NUMARASI: 2007/71-2008/341Taraflar arasında görülen davada;Davacılar, miras bırakanları Salih’in dava konusu 393 parsel sayılı taşınmazdaki bir kısım paylarını mirastan mal kaçırmak amacıyla ve muvazaalı olarak davalılara satış suretiyle devrettiğini ileri sürerek, miras payları oranında tapu iptal ve tescil isteğinde bulunmuşlardır.Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.Mahkemece, murisin paylaştırma amacını güttüğü gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Karar, davacılar vekili tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 9.6.2009 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vs. Vekili Avukat Bayram Erkol ile temyiz edilen vs. Vekili Avukat Hamdi Ertaş geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi Uğur Şentürk’ün tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçek-ten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirascısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmeside Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşınmaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı,miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı,davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır. Öte yandan, miras bırakan sağlığında hak dengesini gözeten kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapmışsa mal kaçırmak kastından söz edilmeyeceğinden olayda 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı Yargıtay İnançları Birleştirme Kararının uygulanamıyacağıda kuşkusuzdur. Hal böyle olunca, miras bırakandan tüm mirascılarına intikal eden taşınır taşınmaz mallar ve haklar araştırılmalı,tapu kayıtları ve varsa öteki delil ve begeler mercilerinden getirtilmeli her bir mirascıya nakledilen malların ve hakların nitelikleri ve değerleri hakkında uzman bilirkişiden rapor alınmalı böylece yukarda değinilen anlamda bir paylaştırma kasdının bulunup bulunmadığı açıklığa kavuşturulmalıdır. Somut olaya gelince, miras bırakan S..’in çekişme konusu 393 parsel sayılı taşınmazdaki maliki olduğu 8000 payını dava dışı H..6.7.1981 tarihinde satış suretiyle temlik ettikten sonra 4000 payını tekrar 23.12.1982 tarihinde temellük ettiği ve bu 4000 payın İ..den olma torunları Ş..ve S..’e eşit paylarla 29.8.1995 tarihinde satış suretiyle devrettiği, keza ara malik H...üzerinde kalan 4000 payında 23.12.1981 tarihinde davalıların miras bırakanı İ..’e satış şeklinde aktarıldığı, İsmail’inde ölümü ile anılan bu payın miras yolu ile davalılara intikal ettiği kayden sabittir.Öncelikle, şu ifade edilmelidir ki, ara malik H..mirasçı olmayıp dosya kapsamı gereğince emanetçi durumundadır.Diğer taraftan miras bırakan S..in Ş...ve S..pay devri sırasında Babaları İ....sağdır.İ...sağ olduğuna göre kendilerine pay temlik edilen Ş...ve S...’in kök miras bırakan S...in mirasçısı olmadıkları sabittir.Öyle ise, mirasçı olmayan kişilere yapılan temliklerin denkleştirme olarak kabulüne olanak bulunmamaktadır.Kaldı ki, O..dışındaki davacılara muris tarafından temlik edilen herhangi bir malvarlığı da kayden saptanmış değildir.Diğer yön itibarıyla kök muris S...’in z..varlıklı bir kişi olup mal satmaya ihtiyacının bulunmadığı ve pay satışlarından kaynaklanan bedelin de murise ödendiği kanıtlanmış değildir.Elde edilen bu somut olgu ve bulgular yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde miras bırakanın temliklerdeki gerçek amacının sağlığında mal varlığını paylaştırmak olmadığı, mirasçıdan mal kaçırmaya yönelik irade de olduğu kabul edilmelidir.Hal böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken aksi düşüncelerle yazılı olduğu üzere karar verilmesi doğru değildir.Davacıların temyiz itirazları yerindedir.Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 19.12.2008 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 625.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, 9.6.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.