Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 6581 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 21622 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ : ANKARA 7. SULH HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 07/11/2013NUMARASI : 2013/695-2013/1226Taraflar arasında görülen tapu kaydında düzeltim davası sonunda, yerel mahkemece davanın, kısmen kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalılar vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü; -KARAR- Dava, tapu kaydında düzeltim isteğine ilişkindir. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Dosya içeriği ve toplanan delillerden, davacının çekişme konusu 50 parsel sayılı taşınmazda miras bırakanı Ö. G.’ın paydaş olduğunu, malikin anne ve baba adının hatalı yazıldığını ileri sürerek düzeltilmesi istemiyle eldeki davayı açtığı anlaşılmaktadır. Bilindiği üzere; tarafların tüm delilleri toplanıp, tetkik edildikten, son sözleri dinlenip duruşmanın bittiği bildirildikten sonra hakimin, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun (HUMK) 388, 6100 s. Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) 298. maddesi uyarınca kararı gerekçesi ile birlikte (tam olarak) yazması ve hüküm sonucunu HUMK'nun 389., yine HMK'nin 297/2. maddesinde öngörülen biçimde tefhim etmesi asıldır. Ne var ki, uygulamada HUMK'nun 381.maddesinin son fıkrasının HMK'nin 294.maddesinin getirdiği imkândan faydalanarak bazı zorunlu nedenlerle sadece hükmün sonucu tutanağı geçirilip tefhim edilmekte, gerekçeli karar daha sonra yazılmaktadır. İşte bu gibi hallerde, tarafların hak ve yükümlülüklerini açıkça gösteren tefhim ile aleniyet ve hukuki varlık kazanan kısa karara daha sonra yazılan gerekçeli kararın uygun olması zorunludur. Esasen kısa kararı yazıp, tefhim etmekle davadan elini çekmiş olan hakimin artık bu kararını değiştirmesine yasal olanak yoktur. Öte yandan, kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili olması, yargılamanın aleniyeti, kararların alenen tefhim edilmesine ilişkin Anayasanın 141. maddesi ile HMK'nin yukarıda değinilen buyurucu nitelikteki maddelerine de aykırı bir durum oluşturur. Ayrıca anılan husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hakime yükletilmiş bir ödevdir. Aksine düşünce ve uygulama yargı, yargıç ve kararlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile de bağdaşmaz. Somut olaya gelince; mahkemece kısa kararda “Davacının baba adının Hacı Ali olarak düzeltilmesine” şeklinde hüküm verildiği gerekçeli kararda ise “… malik Ö.G.’ın baba isminin Hacı Ali olarak düzeltilmesine” şeklinde yazılmak suretiyle kısa karara çelişkili olarak gerekçeli karar oluşturulması doğru olmadığı gibi, kabule göre de;talebin kayıt malikine yönelik olduğu nazara alınmadan davacının anne adının Müberra olduğunun tespitine şeklinde hüküm kurulmuş olması,öte yandan, çekişme konusu 50 parsel sayılı taşınmazın nakil nedeniyle kayıtlı olduğu Çankaya Tapu Müdürlüğünden güncel kayıtları temin edilmeden ve çekişme konusu taşınmazda Ö. G. adına pay tesciline dayanak kat mülkiyeti tesisi işlemine ilişkin tüm belgeler getirtilmeden karar verilmiş olması da yerinde değildir. Davalının temyiz itirazının kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 27.03.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.