Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 6571 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 3242 - Esas Yıl 2015





MAHKEMESİ : ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTaraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil, tazminat davası sonunda, yerel mahkemece davanın, kısmen kabulüne ilişkin olarak verilen karar davacılar vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hâkimi ..'ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;-KARAR-Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, bir kısım parseller açısından tazminat isteklerine ilişkindir.Davacılar, mirasbırakan babaları ...'ın kayden maliki olduğu 12 parça taşınmazını .... isimli kişiyi ara malik olarak kullanmak suretiyle davalılara satış suretiyle devrettiğini, davalıların da bu taşınmazlardan 5707 (toplulaştırma sonrası 101 ada 3 parsel) parsel sayılı taşınmaz haricindeki taşınmazları üçüncü kişilere devrettiklerini, davalılara yapılan temliklerin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek, 5707 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydının iptali ile payları oranında tescile, diğer taşınmazlar bakımından tazminata karar verilmesini istemişlerdir.Davalılar, çekişme konusu 5707 parsel sayılı taşınmaz bakımından davayı kabul ettiklerini, diğer taşınmazlar bakımından temliklerin muvazaalı olmadığını belirterek davanın reddini savunmuşlardır.Mahkemece; 5707 parsel (toplulaştırma sonrası 101 ada 3 parsel) sayılı taşınmaz bakımından kabul nedeniyle davanın kabulüne, diğer parseller bakımından muvazaa olgusunun ispatlanamadığı gerekçesiyle tazminat isteğinin reddine karar verilmiştir.Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden, mirasbırakan .. 'ın kayden maliki olduğu 12 parça taşınmazını 11.08.1981 tarihinde dava dışı ... 'a satış aktiyle temlik ettiği, .. 'ın da taşınmazların tamamını 17.03.1982 tarihli satış aktiyle davalılara temlik ettiği, 5707 parsel sayılı taşınmazın halen davalılar adına kayıtlı olduğu, diğer taşınmazlardan 6018 parsel sayılı taşınmazın 18.03.1987 tarihinde, 3061 ve 3216 parsel sayılı taşınmazların 02.11.2004 tarihinde, 4134 ve 5505 parsel sayılı taşınmazların 05.11.2004 tarihinde, 3751, 3752, 3765 ve 3766 parsel sayılı taşınmazların 29.12.2004 tarihinde, 4006 ve 6222 parsel sayılı taşınmazların ise 29.06.2006 tarihinde üçüncü kişilere temlik edildiği, mirasbırakan ....'ın 13.10.2011 tarihinde ölümü üzerine geride mirasçı olarak çocukları davacılar ve davalılar ile dava dışı ...'nin kaldığı kayden sabittir.Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (nitelikli-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada mirasbırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.Bu durumda yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve l.4.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere; görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de 4721 s. Türk Medeni Kanunu'nun 706, 6098 s. Türk Borçlar Kanunu'nun 237 (818 s. Borçlar Kanunun 213) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.Hemen belirtilmelidir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle mirasbırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile mirasbırakan arasındaki kişisel ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır. Öte yandan mirasbırakan sağlığında hak dengesini gözeten kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapmışsa mal kaçırmak kastından söz edilmeyeceğinden olayda 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının uygulanamayacağı da kuşkusuzdur. Hal böyle olunca, mirasbırakandan tüm mirasçılarına intikal eden taşınır taşınmaz mallar ve haklar araştırılmalı, tapu kayıtları ve varsa öteki delil ve belgeler mercilerinden getirtilmeli her bir mirasçıya nakledilen malların ve hakların nitelikleri ve değerleri hakkında uzman bilirkişiden rapor alınmalı böylece yukarıda değinilen anlamda bir paylaştırma kastının bulunup bulunmadığı açıklığa kavuşturulmalıdır. Somut olayda; mirasbırakanın dava konusu edilen 12 parça taşınmazını 11.08.1981 tarihinde ...'a temlik ettiği, ... 'ın da taşınmazları bu temlikten kısa bir süre sonra 17.03.1982 tarihinde mirasbırakanın oğulları olan davalılara devrettiği, temlik tarihi olan 1981 yılı itibariyle mirasbırakanın mal satmaya ihtiyacı olmadığı, ... 'ın da çevrede tanınmadığı gibi temlikten sonra taşınmazları tasarruf ettiğinin tespit edilemediği, taşınmazların akitte gösterilen değeri ile gerçek değeri arasında aşırı fark bulunduğu ve bedelin ödendiği de kanıtlanamadığına göre, mirasbırakanın diğer mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla çekişme konusu taşınmazları temlik ettiği kanaatine varılmaktadır.Her ne kadar; mahkemece denkleştirme olgusunun varlığı kabul edilerek 5707 parsel sayılı taşınmaz dışındaki taşınmazlar bakımından davanın reddine karar verilmiş ise de; denkleştirme olarak kabul edilen taşınmaz temliklerinin 2004-2005 yıllarında mirasbırakanın sağlığında tüm çocuklara bağımsız bölüm ve bedel ödemek suretiyle yapıldığı, sözü edilen 2004-2005 yıllarındaki temliklerde paylaştırma iradesinin bulunduğu tartışmasız olmakla birlikte 1981 yılında yapılan temliklerin miras bırakanın satım ihtiyacının bulunmaması, bir bedel ödendiğinin de tesbit edilememesi ve aynı akitle temlik edilen 5707 parsel bakımından davalıların davayı kabul etmeleri nedeniyle, iradenin bölünmezliği ilkesi gereğince işlemin muvazaalı olduğu sonucuna varılmaktadır.O halde; yukarıda belirtilen ilke ve olgular birlikte değerlendirildiğinde, diğer taşınmazlar bakımından da davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi isabetsizdir.Davacılar vekilinin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile, hükmün açıklanan nedenden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 04.05.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.