MAHKEMESİ: BİLECİK ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ: 07/02/2008NUMARASI: 2007/730-2008/118Taraflar arasında görülen davada;Davacı, 283 ada 153 parsel sayılı taşınmazın 5283 sayılı yasa uyarınca resen hazine adına tescil edildiğini,devir için yasal koşulların bulunmadığını ileri sürerek tapu kaydının iptali ile kurum adına tesciline ve elatmanın önlenmesine karar verilmesini istemiştir.Davalı, 5283 Sayılı Yasa uyarınca yapılan tescilin doğru olduğunu belirtip davanın reddini savunmuştur.Davanın reddine ilişkin olarak verilen karar Dairece “... yolsuz tescil iddiasına dayalı istek konusunda gerekli araştırma ve incelemenin yapılması” gerektiği gerekçesi ile bozulmuş, mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda; davalı adına oluşturulan tescilin yolsuz olduğu gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.Karar, davalı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla Tetkik Hakimi raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü. -KARAR-Dava, tapu iptali-tescil elatmanın önlenmesi isteklerine ilişkindir.Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; çekişmeli 283 ada 153 parsel sayılı 26.299 m2 miktarlı taşınmaz SSK Genel Müdürlüğüne aitken 5283 Sayılı Yasa uyarınca 26.9.2006 tarihinde re'sen Hazine adına tescil edildiği anlaşılmaktadır.Yanlar arasındaki uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasında, 19.1.2005 gün ve 25705 sayılı mükerrer resmi gazetede yayınlanan "bazı kamu kurum ve kuruluşlarına ait sağlık birimlerinin Sağlık Bakanlığına devredilmesine" ilişkin 5283 Sayılı Yasanın amaç ve kapsamını belirlemede zorunluluk bulunduğu kuşkusuzdur.Anılan yasanın "tanımlar" başlıklı 3/d maddesi, "kurum tabiplikleri hariç olmak üzere kamu kurum ve kuruluşlarına ait hastane, dispanser, sağlık merkezi veya istasyonu ile her ne ad altında olursa olsun insan sağlığı ile ilgili hizmet sunan tüm birimleri sağlık birimi olarak tanımlamış; yasanın 4.maddesi; "kamu kurum ve kuruluşlarına ait tüm sağlık birimleri; bunlara ait her türlü görev, hak ve yükümlülükler, taşınırlar ve taşınmazlarla birlikte Sosyal Sigortalar Kurumuna ait olanları bedeli karşılığı, diğerleri bedelsiz olarak aşağıdaki usul ve esaslar çerçevesinde bakanlığa devredilir" hükmünü düzenlenmiş; 4/b-1. maddesi, "devirlerin kurulacak komisyonlar aracılığı ile yapılacağını ve komisyonların nasıl kurulduğunu belirlemiş; 4/e maddesinde ise; "devredilen sağlık birimleri, kamu komisyonlarınca tespit edilecek kısımları gerektiğinde infaz edilerek veya kat mülkiyeti ya da kat irtifakı kurularak Bakanlığa devredilir. Bu kısımların tespitinde; Sosyal Sigortalar Kurumunun ihtiyacı, hizmetin etkin ve verimli sunulması ve geleceğe yönelik kapasite ihtiyacı gözönünde bulundurulur. Binaların bir kısmında hizmet sunulan sağlık birimlerinin devrinde komisyonlarca, devrin tanışır, taşıtlar ve personelle sınırlı tutulmasına da karar verilebilir." 4/1 maddesinde de; "bu kanunla Bakanlığa devredilen sağlık birimlerine ait taşınmazların mülkiyeti tapuda re'sen Hazine adına tescil edildikten sonra bu taşınmazlar Sağlık Bakanlığına tahsis edilmiş sayılır" biçiminde düzenlemeye yer verilmiştir.Tüm bu hükümler ışığında Yasanın 4.maddesinde kastedilen taşınmazınların "fiilen sağlık hizmeti veren taşınmazlar olduğu" sonucuna varılmaktadır.Nitekim, Maliye Bakanlığı Milli Emlak Genel Müdürlüğü yazılarında da, devredilmesi gereken taşınmazların fiilen sağlık hizmeti verilen taşınmazlar olduğu vurgulanmıştır.Somut olayda, dava konusu taşınmazın 20.000 m2 lik bölümünün bahçe olduğu, üzerinde zemin +3 katlı, zemin katı dispanser, diğer katları SSK hizmet binası, üst katı yemekhane olarak kullanılan 2816 m2 oturma alanlı ana bina, 25 m2 oturma alanlı bekçi kulübesi, 468 m2 alanlı kalorifer kazan dairesi, 171 m2 alanlı garaj olarak kullanılan binaların bulunduğu tespit tutanakları ile bellidir.5283 Sayılı Yasanın 4/e maddesine göre devri gereken bölümlerin ifrazının mümkün olması halinde ifraz edilerek sadece bu bölümün mülkiyetinin devredileceği,yok eğer ifraz mümkün değil ise, kat irtifakı ya da kat mülkiyeti kurularak devrin yapılacağı kuşkusuzdur. Dava konusu taşınmazdaki yapıda bağımsız bölüm ve katlar yer almakla beraber kat irtifakı ve kat mülkiyetinin kurulmadığı sabittir.Öte yandan, 3194 Sayılı Yasanın 16.maddesi hükmü belediye ve mücavir alan hudutları içindeki gayrimenkullerin re'sen veya müracaat üzerine tevhit veya ifrazı, bunlar üzerinde irtifak hakkı tesisi veya bu hakların terkinini belediye encümeninin, şayet taşınmaz belediye veya mücavir alan sınırları dışında ise bu takdirde de; İl İdare Kurullarının onayına bağlı tutmuştur. Başka bir anlatımla, sayılan hallerde yasal bir işlemin varlığının kabul edilebilmesi açısından mutlaka encümen kararına dayalı olması gerekeceği tartışmasızdır.Ayrıca, Türk Medeni Kanununun 719. maddesi taşınmazların yatay mülkiyet kapsamını belirlerken 718.maddesi hükmü ile de dikey mülkiyet kapsamını belirlemiştir. Diğer yandan, 684.maddesi ile de; zemine malik olan kimsenin onun mütemmim cüzüne de malik olacağını öngörmüştür. Bu düzenlemelere göre; arz üzerindeki ana taşınmaz bakımından 634 Sayılı Yasa hükümlerinin öngördüğü kat mülkiyeti ve kat irtifakı kurulmadıkça taşınmaz üzerindeki binanın müstakil katları ve bölümleri yönünden müstakil mülkiyet oluşturulmasına yasal olanak yoktur. Çünkü, Türk Medeni Yasası zemin bir kimseye aitken üzerindeki yapının başkasına ait olması şeklinde çifte mülkiyete cevaz vermemiştir. O halde, ifrazın yatay mülkiyet halinin söz konusu olduğu hallerde araştırılması, aksi taktirde ifrazın olanaklı olup olmadığının araştırılmasına gerek bulunmadığı açıktır. Bir başka hususta, kat irtifakı ya da kat mülkiyeti kurulmasını isteme hakkı mutlaka taşınmaz malikine, paydaşına ya da onların yasal temsilcilerine aittir. Bir başka ifade ile taşınmazda mülkiyetten kaynaklanan bir hakkı bulunmayanın ya da temscilci olmayanın bu hakkı kullanmasına yasal olanak yoktur.Bu durumda, yanlar arasındaki çekişmenin, taşınmazda fiilen sağlık hizmeti veren bölümler belirlendikten sonra davacı taşınmazda paydaş kılınmak suretiyle çözüme kavuşturulacağında, kat mülkiyeti ya da kat irtifakına geçme isteğinin de davacının taşınmazda malik olması (paydaş kılınması) ile mümkün hale geleceğine şüphe yoktur.Ne varki, mahkemece tüm bu konularda hükme yeterli bir araştırma yapılmış değildir.Hal böyle olunca, yerinde keşif yapılarak, taşınmaz üzerindeki binaların konumlarının bahçe olarak kullanılan bölümün ifrazının mümkün olup, olmadığının, binadaki hangi bölümde fiilen sağlık hizmeti verildiğinin duraksamaya yer vermeyecek biçimde saptanması, bu saptama doğrultusunda yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde değerlendirme yapılması, taşınmazın yasa gereğince devrinin mümkün olmadığı belirlenen bölümlerin ana taşınmazın yüzölçümüne oranlanarak bulunacak miktar dahilinde davacı idare taşınmazda paydaş kılınmak suretiyle davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken noksan soruşturma ile yetinilerek ve bozmaya yanlış anlam verilerek iptal isteğinin tümden kabul edilmesi doğru değildir.Davacıların, temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 28.5.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.