Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 6526 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 5886 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ : KARACASU ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 16/07/2013NUMARASI : 2003/64-2013/68Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar ve bir kısım davalılar vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi nin raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;-KARAR-Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal-tescil ve tenkis isteklerine ilişkindir.Mahkemece, iddiaların kanıtlanmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş hüküm davacılar ve davalı Zühtü ile Rıdvan vekili tarafından temyiz edilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; mirasbırakan Gülizar'ın 1037 parsel sayılı taşınmazını 25.05.2001 tarihinde davalı oğlu Zühtü'ye ölünceye kadar bakma aktiyle, 1036 ve 103 parsel sayılı taşınmazlarını davalı torunu Rıdvan'a 25.05.2001 tarihinde bağış suretiyle, 1044 ve 1043 ile 3006 parsel sayılı taşınmazdaki 1/2 payını 14.08.1998 tarihinde mirasçısı olmayan davalı Hilmi'ye satış suretiyle temlik ettiği, murisin 13.08.2002 tarihinde ölümüyle geriye mirasçı olarak davacı kızları ile dava dışı kızı Hatice ile davalı oğlu Zühtü'nün kaldıkları, davalı Rıdvan'nın ise Haticenin oğlu olduğu anlaşılmaktadır.Davacılar, anılan temliklerin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürüp tapunun iptali ile miras payları oranında tescil ve tenkis isteği ile eldeki davayı açmışlardır. Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmeside Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. ./..Bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Öte yandan; mirasçılık ve mirasın geçişi mirasbırakanın ölüm tarihinde yürürlükte olan hükümlere göre belirlenir (4722 s. Türk Medeni Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun m. 17). Mirasbırakan 1.1.2002 tarihinden önce ölmüşse 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi hükümlerinin, 1.1.2002 tarihinden sonra ölmüşse 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun ilgili hükümlerinin uygulanması gerekir.Tenkis (indirim) davası, mirasbırakanın saklı payları zedeleyen ölüme bağlı veya sağlar arası kazandırmaların (bağış) yasal sınıra çekilmesini amaçlayan, öncesine etkili, yenilik doğurucu (inşai) davalardandır. Tenkis davasının dinlenebilmesi için öncelikli koşul; mirasbırakanın ölüme bağlı veya sağlar arası bir kazandırma işlemi ile saklı pay sahiplerinin haklarını zedelemiş olmasıdır. Saklı payların zedelendiğinden söz edilmesi ise kazandırma konusu tereke ile kazandırma (temlik ) dışı terekenin tümüyle bilinmesiyle mümkündür. Tereke mirasbırakanın ölüm tarihinde bırakmış olduğu malvarlığı kıymetleri ile iadeye ve tenkise tabi olarak yaptığı kazandırmalardır. Bunlar terekenin aktifini oluşturur. Mirasbırakanın borçları, bakmakla yükümlü olduğu kişilerin 743 sayılı Kanun uygulanacaksa bir aylık 4721 sayılı Kanun uygulanacaksa üç aylık nafakası, terekenin defterinin tutulması, mühürlenmesi, cenaze masrafları gibi giderler de pasifidir. Aktiften belirtilen borçların indirilmesi net terekeyi oluşturur. Tereke bu şekilde tesbit edildikten sonra mirasın açıldığı tarihteki fiyatlara göre değerlendirilmesi yapılarak parasal olarak miktarının tespiti gerekir. (TMK m.564) Miras bırakanın TMK'nin 506. maddesinde belirlenen saklı paya tecavüz edip etmediği bulunan bu rakam üzerinden hesaplanır. Tasarruf oranı aşılmış ise tasarrufun niteliğine göre icap ederse kazandırma işleminde, saklı payları zedeleme kastının bulunup bulunmadığı objektif (nesnel) ve sübjektif (öznel) unsurlar dikkate alınarak belirlenmelidir. Zira tasarruf oranını aşan her kazandırmada saklı payları zedeleme kastının varlığından söz edilemez. Mutlak olarak tenkise tabi tasarruflarda (ölüme bağlı tasarruflar veya TMK'nin 565. maddesinin 1, 2 ve 3 bentlerinde gösterilenler) veya saklı payın ihlal kastının varlığı kesin olarak anlaşılan diğerlerinde özellikle muayyen mal hakkında tenkis uygulanırken TMK'nin 570. maddesindeki sıralamaya dikkat etmek davalı mahfuz hisseli mirasçılardan ise aynı Kanunun 561. maddesinde yer alan mahfuz hisseden fazla olarak alınanla sorumluluk ilkesini gözetmek, dava konusu olup olmadığına bakılmayarak önce ölüme bağlı tasarruflarla davacının saklı payını tamamlamak, sonra sağlar arası tasarrufları dikkate almak gerekir. Bu işlem sırasında dava edilmeyen kişi veya tasarrufların tenkisi gerekeceği sonucu çıkarsa davacının onlardaki hakkını dava etmemesinin davalıyı etkilemeyeceği ve birden çok kişiye yapılan teberru tenkise tabi olursa 563. maddede yer alan, alınanla mütenasip sorumluluk kuralı gözetilmelidir. Davalıya yapılan tasarrufun tenkisine sıra geldiği takdirde tasarrufun tümünün değeri ile davalıya yapılan fazla teberru arasında kurulan oranda (Sabit Tenkis Oranı) tasarrufa konu malın paylaşılmasının mümkün olup olamayacağı (TMK m.564) araştırılmalıdır. Bu araştırma sonunda tasarrufa konu mal sabit tenkis oranında bölünebilirse bu kısımların bağımsız bölüm halinde taraflar adına tesciline karar verilmelidir. ../...Tasarrufa konu malın sabit tenkis oranında bölünmezliği ortaya çıktığı takdirde sözü geçen 564. maddedeki tercih hakkı gündeme gelecektir. Böyle bir durum ortaya çıkmadan davalının tercih hakkı doğmadan davalının tercihinin kullanması söz konusu olamaz. Daha önce bir tercihten söz edilmişse sonuç doğurmaz. O zaman davalıdan tercihi sorulmak ve 11.11.1994 günlü 4/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca sür'atle dava konusu olup sabit tenkis oranına göre bölünemeyen malın, karar tarihindeki rayice göre değeri belirlenmeli ve bu değerin sabit tenkis oranıyla çarpımından bulunacak naktin ödetilmesine karar verilmelidir. Somut olaya gelince, murisin taşınmazlarını temlik etmesinin makul ve zorunlu bir sebebinin bulunmadığı, murisin terekesinde bir artışın olmadığı, ayrıca tanık anlatımlarından Hilmi ile Zühtü'nün arkadaş oldukları, davalı Hilmi'nin satın aldığı taşınmazları hiç kullanmadığı hatta taşınmazların davalı Zühtü'nün kullanımında olduğu, öte yandan mirasbırakan Gülizar'ın eşi Mehmet tarafından 1038 sayılı parsel sayılı taşınmazın da ara malik aracılığla 11.09.1987 tarihinde davalı Zühtü'ye satış yoluyla temlik edildiği, bu taşınmaz hakkında muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak açılan tapu iptal ve tescil davasının kabulüne dair verilen kararının Yargıtay denetiminden geçerek kesinleştiği, bu davadan sonra davacı mirasçılar ile davalı Zühtü'nün aralarının açıldığı sabittir.Belirlenen bu olgular yukarıda açıklanan ilkeler ile birlikte değerlendirildiğinde satış ve ölünceye kadar bakma akti ile yapılan temliklerin muvazaalı olduğu kuşkusuzdur.Hâl böyle olunca, davalı Zühtü'ye ölünceye kadar bakma akti ile davalı Hilmi'ye satış suretiyle temlik edilen taşınmazlar bakımından davacıların miras payı oranında iptal ve tescile karar verilmesi; bağış yoluyla davalı Rıdvan'a devredilen taşınmazlar bakımından ise yukarıda belirtilen ilkeler çerçevesinde tenkis incelemesi yapılması, hükme esas alınabilecek denetime elverişli uzman bilirkişilerden rapor alınması, gerekirken takdirde yanılgıya düşerek yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir. Kabule göre de; davanın reddine karar verildiği halde davalılar yararına vekalet ücreti takdir edilmemiş olması da isabetsizdir.Davacılar ve bir kısım davalılar vekili temyiz itirazları belirtilen nedenlerle yerindedir. Kabulüyle, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 30.04.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.