MAHKEMESİ : MUDANYA 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 08/12/2009NUMARASI : 2008/87-2009/354Taraflar arasında görülen davada;Davacılar, miras bırakanları A’nin mirasçılarından mal kaçırmak amacıyla ve muvazaalı olarak dava konusu 249 parsel sayılı taşınmazını kızı G’e devrini sağlamak için G’in komşusu davalı H’e satış suretiyle temlik ettiğini, bedeller arasında fark olduğunu, davalının alım gücünün bulunmadığını ileri sürerek, miras payları oranında tapu iptal tescil isteğinde bulunmuşlardır. Davalı,10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiğini, satışın gerçek satış olduğunu, taşınmazı yatırım amaçlı satın aldığını belirterek davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, ispat edilemeyen davanın reddine karar verilmiştir. Karar, davacılar vekili tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 04.06.2010 Cuma günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden F.A. vs. vekili Avukat H.D.ile temyiz edilen H.P.vs. Vekili Avukat İ. K. geldiler, davetiye tebliğine rağmen diğer temyiz edilen dahili davalı gelmedi, yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ...tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal tescil isteğine ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir. Dosya içeriğinden toplanan delillerden, dava konusu bahçeli ahşap ev niteliğindeki 249 parsel sayılı taşınmazın mirasbırakan A.tarafından 24.02.1998 tarihinde satış suretiyle davalı H.’e temlik edildiği görülmektedir. Davacılar anılan temlikin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı muvazaalı olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmışlardır. Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Somut olaya gelince;taşınmazın satış bedeli ile gerçek değeri arasında fahiş fark bulunduğu, satın alan Hikmet’in taşınmazı satın alırken görmeye gelmediği, satıştan sonra da taşınmazda davacılardan Feride’nin uzun süre oturmaya devam ettiği, herhangi bir kira bedeli talep etmediği, miras bırakanın mal satma ihtiyacı içerisinde olmadığı görülmektedir. Hal böyle olunca, saptanan bu olgular yukarıda değinilen ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde mirasbırakan tarafından davalıya yapılan temlikin gerçek satış olmayıp mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu anlaşılmaktadır. Davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken delillerin takdirinde hataya düşülerek yanılgılı değerlendirme ile reddine karar verilmiş olması doğru değildir. Davacıların, temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerle HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 24.12.2009 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 750.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, 4.6.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.