MAHKEMESİ : TORBALI 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 12/09/2006NUMARASI : 2003/503-380Taraflar arasında birleştirilerek görülen davada;Davacılar, çekişmeli ..parsel sayılı taşınmazın tapuda müşterek miras bırakanları adına kayıtlı olduğunu, taşınmaza davalı tarafından diğer mirasçıların izni ve muvafakatı olmadan dam inşaatına başlandığını ileri sürerek, elatmanın önlenmesi ve yıkım isteğinde bulunmuşlardır.Davalı, çekişmeli taşınmaza davacılar tarafından da kömür torbalama tesisi ve dam yapıldığını, miras bırakanları adına kayıtlı ...parsel sayılı taşınmazların tamamının davacılar tarafından kullanıldığını belirtip, elatmanın önlenmesi ve yıkım isteğiyle karşı dava açmıştır.Mahkemece, davacıların davasının kabulüne, davalının karşı davasının reddine karar verilmiştir.Karar, davalı (karşı davacı) N..K..tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi ..raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü. -KARAR-Dava ve karşı dava, elbirliği mülkiyetine tabi taşınmazda paydaşlar arasında elatmanın önlenmesi ve yıkım isteğine ilişkindir.Mahkemece, asıl davanın kabulüne, karşı davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu 14 sayılı parselin tapuda tarafların müşterek miras bırakanları adına kayıtlı bulunduğu, taşınmazın elbirliği mülkiyetine tabi olduğu anlaşılmaktadır.Davacılar, miras bırakanlarından intikal eden tüm taşınmazların, mirasçılar arasında yapılan harici taksim sözleşmesine göre paylaşıldığını, çekişmeli taşınmazın bu taksim sözleşmesine göre kendilerine bırakıldığını, anılan taşınmazada davalının haklı ve geçerli bir neden olmaksızın müdahale ettiğini ileri sürmüş ve eldeki davayı açmışlardır.Mahkemece, davacıların dayandığı harici taksim sözleşmesine itibar edilerek, davacıların davası kabul edilmiştir.Oysa, tarafların miras bırakanları adına kayıtlı bulunan taşınmazların her bir mirasçıya ayrı ayrı verilmesi suretiyle harici taksim sözleşmesine konu edilmesi hukuken geçerli olamayacağı ve bu nitelikli sözleşmenin mirasçıları bağlamayacağı kuşkusuzdur.Başka bir anlatımla, paydaşlar arasındaki harici taksim ve buna bağlı fiili kullanma biçimine değer verilebilmesi için bu kullanma biçimi veya harici taksimin aynı parsele ait olması, tüm paydaşları bağlayıcı nitelik taşıması gerekir. Yerleşmiş içtihat ve uygulamalara göre parsellerin paylaşımı şeklinde bir kullanma biçimine değer verilemez ve bu böyle bir kullanma biçimi hukuken himaye görmez.Ancak, aynı taşınmaz üzerinde, tüm mirasçıların katılımıyla varılan anlaşma ile yapılan harici taksim sözleşmesi veya fiili kullanım mirasçıları bağlar.O halde, davaya paydaşlar arasında elatmanın önlenmesi davası olarak bakılması gerekir. Bilindiği üzere; paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamıyan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan payına vaki elatmanın önlenilmesini her zaman istiyebilir. Hatta elbirliği mülkiyetinde dahi paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine elatmanın önlenilmesi davası açabilir. Ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa açacağı elatmanın önlenilmesi davasının dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu elatmanın önlenilmesi davası ile değil, kesin sonuç getiren taksim veya şuyun satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir. Öte yandan, yurdumuzda sosyal ekonomik nedenlerle kırsal kesimlerden kentlere aşırı akım, nüfus çoğalması, büyük mesken ve işyeri ihtiyacı nedeniyle hızlı yapılaşma karşısında görevli mercilerin aciz kalmaları veya çeşitli nedenlerle göz yummaları sonucu, izinsiz, ruhsatsız, resmi kayıtlara bağlanmayan büyük yerleşim alanları oluştuğu, bu arada paylı taşınmazların tapuda resmi ifrazları yapılmadan paydaşlar arasında haricen veya fiilen taksim edilip üzerlerine büyük mahalleler hatta beldeler yapıldığı bir gerçektir. Bilindiği üzere M.K.nun 706, B.K.nun 2l3, T.K.nun 26. maddeleri hilafına tapulu taşınmazlarda harici veya fiili taksim ile payların mülkiyeti ana taşınmazdan ayrılamaz. Ne varki, taşınmazın kullanma biçimi tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşma ile belirlenmiş yada fiili bir kullanma biçimi oluşmuş, uzun süre paydaşlar bu durumu benimsemişlerse kayıtta paylı, eylemsel olarak ( fiilen) bağımsız bu oluşumun tapuda yapılacak resmi taksime veya şuyun satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde bir imar uygulaması yapılmasına kadar korunması, " akte vefa" kuralının yanında M.K.nun 2. maddesinde düzenlenen iyi niyet kuralının da bir gereğidir. Aksi halde, pekçok kimse zarar görecek toplum düzeni ve barışı bozulacaktır. O halde, paydaşlar arasındaki elatmanın önlenilmesi davalarında öncelikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planın olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulmalı, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terk edildiği saptanılmalı, harici veya fiili taksim yoksa uyuşmazlık yukarıda değinildiği gibi, M.K.nun müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmelidir. Somut olaya gelince, yukarıda belirtilen ilkeler çerçevesinde bir araştırma ve soruşturma yapılmadan, davacıların davasının kabul edilmesi doğru değildir.Davalı (karşı davacı) N...K...'ın açmış olduğu karşı davaya gelince; Mahkemece, keşif yapılması için verilen önele uyulmadığı, böylece davasının ispatlanmadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.Bilindiği üzere; HUMK'nun 4l4 maddesi hükmüne göre,mahkemece verilen keşif kararında ve keşif giderlerinin yatırılması için ayni kanunun l63. maddesi uyarınca ilgili tarafa tanınan önel ve kesin önele ilişkin ara kararında; yapılması gereken,işlerin neler olduğunun tam bir açıklıkla belirtilmesi, sürenin yeterli ve elverişli olması;keşif giderlerinin (hakim ve mahkeme personelinin yol tazminatını,taşıt giderlerini, tanık ve bilirkişi ücretlerini ve bunlara çıkarılacak davetiye giderlerini kapsayacak biçimde) ayrıntılı olarak saptanması;davanın taraflarca bizzat takip edildiğinin anlaşılması halinde,önele uymamanın doğuracağı sonuçların kendilerine açıklanması ve tarafların uyarılması zorunludur. Bu ilkeler doğrultusunda somut olay değerlendirildiğinde davacıya verilen önelin usulüne uygun olduğu söylenemez.Hal böyle olunca, karşı davacıya usulüne uygun önel verilmesi gereği ifa edildiği takdirde keşif yapılması tarafların tüm delillerinin toplanması ve soruşturmanın eksiksiz tamamlanması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu üzere hüküm kurulması da doğru değildir.Davalı (karşı davacı) N..K...'ın temyiz itirazları yerindedir.Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 4.6.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.