MAHKEMESİ : ANKARA 9. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 25/12/2007NUMARASI : 2003/536-2007/529Taraflar arasında görülen davada;Davacı, miras bırakan babası B.B.ın çekişme konusu 21282 ada 5 parsel sayılı taşınmazın 426/471 payının maliki olduğunu, dava dışı olan oğlu A. K.’ın sahte vekaletname ile taşınmazdaki payı davalı B.Y.a temlik ettiğini, B.in de yine işbirliği içerisinde bulunduğu diğer davalı H.D.’a devrettiğini davalı H.in taşınmazda belediye payını da alarak tüm taşınmazın maliki olduğunu, kendisi ile birlikte murisin sağ eşinin de mirasçı olması nedeniyle miras taksimi yapıldığını ve tek hak sahibi olduğunu ileri sürerek, 426/471 payın iptali ile adına tescili isteminde bulunmuştur.Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.Mahkemece, terekeye iadesi gereken taşınmaza ilişkin davada sahtecilik iddiası ile tek mirasçının dava açması ve davaya onay alması mümkün olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Karar, davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü. -KARAR-Dava, sahtecilik hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir. Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacı A.ın miras bırakanı B.in çekişme konusu 5 parsel sayılı taşınmazdaki 426/471 payını dava dışı A.'in sahte olarak düzenlenen vekaletname ile 28.06.2001 tarihinde davalılardan B.e satış suretiyle temlik ettiği, B.in de vekili K. aracılığıyla anılan bu payı 13.09.2001' de diğer davalı H.e aynı sebeple devrettiği ileri sürülerek eldeki davanın açıldığı anlaşılmaktadır.Miras bırakan B.in, mirasçı olarak dava tarihinde sağ olan eşi G. ile davacı A.n dışında başkaca mirasçının bulunmadığı mirasçılık belgesi ile sabittir.Mahkemece, dava dışı mirasçının bulunduğu ve bu mirasçının onayının alınmasının da mümkün bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Gerçekten de miras bırakanın ölüm tarihine göre terekesi elbirliği mülkiyetine tabidir. Türk Medeni Kanununun 701 ila 703 maddesinde düzenlenen elbirliği mülkiyetinde sahtecilik hukuksal nedenine dayalı olarak açılacak davalarda tüm iştirakçilerin birlikte hareket etmeleri gerekeceği tartışmasızdır.Ne varki, mirasçının tereke adına dava açması halinde Türk Medeni Kanununun 640. maddesi hükmü uyarınca dava dışı mirasçıların açılan davaya muvafakatlarının sağlanması veya atanacak temsilci huzuruyla davanın görülebilirlik koşulunun yerine getirildikten sonra dinlenebilir olacağı açıktır. Kaldı ki, somut olayda terekeye temsilci de atanmış ve onun huzuru ile dava görülmüştür.Oysa, davacı miras bırakan B.'in ölümünden sonra diğer mirasçı G.ile birlikte miras taksim sözleşmesi yaptığını bildirerek taşınmazın münhasıran kendisine ait olduğunu ileri sürmek suretiyle 30.09.2002 tarihli "miras hakkından feragat ve devir protokolü" başlığını taşıyan belgeyi ibraz etmiştir.Açıklamak gerekir ki, 10.12.1952 tarih 2/4 Sayılı İçtihadı Birleştirme kararı ve Türk Medeni Kanununun 676. maddesi gereğince terekeye dahil taşınmaz malların taksimi hakkında mirasçılar arasında yapılacak sözleşmenin geçerli olması için yalnız yazılı olması yeterli olup, aktin ayrıca tapu memuru huzurunda resmi senede bağlanması mecburiyeti yoktur. Bir başka ifade ile miras taksim sözleşmesinin hukuken geçerli olabilmesi bakımından sadece yazılı olması yeterlidir. Buna göre Mahkemenin anılan sözleşmenin resmi olarak yapılması gerektiğine değinen gerekçesinde isabet olduğu söylenemez.Diğer taraftan iddianın içeriği ve ileri sürülüş biçimine göre davacı pay oranında iptal ve tescil istememiş, taksim uyarınca tamamının kendisine ait olduğunu belirterek eldeki davayı açmıştır. Öyle ise, sahtecilikle muallel olan işlem sebebiyle mirasçının tek başına dava açamayacağı yolundaki mahkemenin gerekçesinin de yasal olduğunu söyleyebilme olanağı yoktur.Açıklanan bu gerekçelerle mahkemenin davayı reddetmiş olması doğru değildir. Değinilen bu olgular ve somut olayın gelişme tarzı dikkate alındığında davalılardan Bekir ilk el komundadır. Kendisinin sahteliği ağır ceza mahkemesince verilip kesinleşen karar ile sabit olan sahte olarak düzenlenen vekaletname ile sicilin dayanağı belgeden satın alması karşısında iktisabının Türk Medeni Kanununun 1025. maddesinde öngörülen yolsuz tescil niteliğinde olduğu, bir başka deyimle Bekir adına oluşan kaydın illetten mücerret bulunduğu gözetildiğinde Türk Medeni Kanununun 1023. maddesinin koruyuculuğundan yararlanamayacağı sabittir.Ne varki, davalı H.taşınmazdaki payı B..'den satın alan kişi olup, ikinci el durumundadır.Bilindiği üzere; Türk Medeni Kanununun 1020. maddesinde düzenlenen tapu sicillerinin aleniyetinden yararlanarak güvene dayalı olarak edinen kişinin Türk Medeni Kanununun 1023. maddesinin koruyuculuğundan başka bir deyişle iyiniyetli müktesibin iktisabının korunacağı hükmünden istifade edeceğinde kuşku yoktur. Hal böyle olunca, tarafların iddia ve savunmaları doğrultusunda delillerinin toplanması, yukarıda değinilen ilkelerde gözetilerek gerekli araştırma ve incelemenin yapılması, soruşturmanın eksiksiz tamamlanması tüm delillerin bir arada değerlendirilmek suretiyle varılacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile ve yasal olmayan gerekçelerle yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir. Davacının, temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 26.05.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.