MAHKEMESİ : BAYINDIR ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 04/09/2013NUMARASI : 2012/91-2013/231Taraflar arasında görülen tapu iptali, tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi nin raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;-KARAR-Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkin olup, mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Davacı, mirasbırakan H.. G..’ün mirasçıdan mal kaçırmak amacıyla 244 parselin 610/2520 payını satış suretiyle ilk eşinin kardeşi olan davalıya satış suretiyle temlik ettiğini, murisin ikinci eşi olduğundan kendisine mal kalmaması için devir yapıldığını, murisin sağlığında anılan taşınmaz devrinin bedelsiz olduğundan bahisle davalı aleyhine tapu iptali ve tescil davası açıp, ardından davadan feragat ettiğini, murisin taşınmazın 406/2520 payını da ilk eşinden oğlu Mustafa’ya vasiyet ettiğini ileri sürerek tapu kaydının iptali ile adına tescili isteğiyle eldeki davayı açmıştır.Davalı, murisin bakım ihtiyacı nedeniyle paraya gereksinimi bulunduğundan dava konusu yeri kendisine devrettiğini, mal kaçırmanın söz konusu olmadığını, murisin sağlığında haksız olarak açtığı davadan da feragat ettiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, tanık beyanlarına göre davalının çekişme konusu taşınmaz payını parasını vererek satın aldığı, murisin davalı ile evlenme tarihi ile satış tarihleri arasında çok zaman bulunmadığı, mal kaçırma kastının olmadığı, muvazaa iddiasının ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; mirasbırakan H.. G..’ün çekişme konusu 244 parsel sayılı taşınmazın 610/2520 payını 22.12.2006 tarihli akitle ilk eşinin kardeşi olan davalıya satış suretiyle temlik ettiği anlaşılmaktadır.Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. ./..Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunun 706., Türk Borçlar Kanunun 237. (Borçlar Kanunun 213.) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Somut olaya gelince; mirasbırakanın 1936 doğumlu olup, 15.12.2006 tarihinde ikinci eşi olan davacıyla evlendiği, davalının murisin ilk eşinin kız kardeşi olduğu, murisin evlendikten bir hafta sonra tek malvarlığı olan dava konusu taşınmazdaki 610/2520 payını anılan davalı baldızına temlik ettiği, murisin satış ihtiyacının olmadığı, satış bedeli ile gerçek bedel arasında fahiş fark bulunduğu, mirasbırakanın daha önce de aynı taşınmazın 406/2520 payını 04.12.2006 tarihinde ilk eşinden oğlu M.. G..’e vasiyet ettiği, murisin ikinci evliğine çocukları ve ilk eşinin ailesinin karşı çıktığı, evliliğe rağmen murisle ikinci eşi davacının birlikte yaşamasına müsaade etmedikleri, murisin dava konusu taşınmazı devretmesine rağmen ölene kadar taşınmazı kullanmaya devam ettiği, murisin davacı eşi aleyhine evlenmeden 10 gün sonra 25.12.2006 tarihinde şiddetli geçimsizlik nedeniyle boşanma davası açtığı, sonra davayı takip etmediğinden Bayındır Asliye Hukuk Mahkemesinin 17.09.2007 tarih, 2006/237 esas, 2007/142 karar sayılı kararı ile davanın açılmamış sayılmasına karar verildiği, kararın temyiz edilmeden 05.11.2007 tarihinde kesinleştiği boşanma davası takip edilmediği halde ayrı yaşamaya devam ettikleri, davacının kendisini eve kabul etmediği iddiası ile 12.11.2007 tarihinde muris aleyhine nafaka davası açtığı, Bayındır Asliye Hukuk Mahkemesinin 09.07.2008 tarih, 2007/218 esas, 2008/133 karar sayılı kararı ile, muris davalının eski eşinin yakınlarının baskısı nedeniyle davacıyı eve kabul edemediği, davacının çocuklarının yanında kaldığı, ayrı yaşamakta haklı olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verildiği, kararın 3. Hukuk Dairesince onanarak 10.02.2009 tarihinde kesinleştiği, murisin bu dosyaya 11.03.2008 tarihinde verdiği dilekçesinde; davacı eşi Z.. G.. ile arasında geçimsizlik olmadığını, eve kabul edememesinin nedeninin eski eşinin kardeşi Z.. Ç.. olduğunu, evinin tapusunu Z.. Ç..’e danışıklı olarak bedelsiz devrettiğini, evliliğine karşı çıktığı için tapuyu iade etmediğini, evini kaybetmek istemediğine dair beyanda bulunduğu murisin sağlığında davalı Z.. Ç.. aleyhine 01.02.2010 tarihinde açtığı dava ile, dava konusu pay temlikini ikinci eşine mal kalmaması için ilk eşinin ailesinin hile ve tehdidi sonucunda yaptığını ileri sürerek tapu iptali ve tescil davası açtığı, 15.06.2011 tarihinde davadan feragat etmesi üzerine Bayındır Asliye Hukuk Mahkemesinin 15.06.2011 tarih, 2011/124 esas, 2011/184 karar sayılı kararı ile davanın reddine karar verildiği, kararın tebliğe çıkmadığı toplanan delillerden ve tüm dosya içeriğinden anlaşılmaktadır. ../...Değinilen bu somut olgular, yukarıda belirtilen ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğine mirasbırakan H.. G..’ün dava konusu olan taşınmaz payını ilk eşinin kardeşi olan davalıya temlikindeki gerçek iradesinin mirasçıdan mal kaçırmak olduğu dolayısı ile temlikin muvazaalı yapıldığı sonucuna varılmaktadır.Hâl böyle olunca; davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm tesisi isabetsizdir.Davacının bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 30.04.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.