MAHKEMESİ : ORTACA 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 24/04/2012NUMARASI : 2008/164-2012/158Taraflar arasında görülen Tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 28.01.2014 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat S.. B.. geldi, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilen davalı asiller gelmediler, yokluklarında duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:-KARAR-Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.Davacı, mirasbırakan M.. T..’ın mirasçıdan mal kaçırmak amacıyla 243, 289, 161, 162 ve 240 parsel sayılı taşınmazları ikinci eşinden olma çocukları ve torunları olan davalılara satış suretiyle temlik ettiğini, murisin satış ihtiyacının bulunmadığını, davalıların alım gücünün olmadığını, davalıların da kendi aralarında muvazaalı satışlar yaptıklarını ileri sürerek, tapu kayıtlarının iptali ile miras payı oranında adına tesciline karar verilmesini istemiştir. Davalılar Ramazan, Sedat, Mevlüt ve Sadık, dava konusu taşınmazları bedelini ödeyerek satın aldıklarını, hastalığı nedeniyle murisin satışa ihtiyacı bulunduğunu, alım güçlerinin olduğunu davalılar Mehmet ve Rasim, murisin sağlığında ikişer dönüm yer verdiğini, satış bedeli ödemediklerini, kendilerine devredilen taşınmazlara evlerini yaptıklarını, murisin ilk eşinden kalan taşınmazdaki payını davacıya vermek suretiyle mirasçıları arasında mal paylaştırdığını belirterek davanın reddini savunmuşlardır../..Davalı Ali ise, yargılamaya katılmadığı gibi davaya cevap da vermemiştir.Mahkemece, mirasbırakanın çekişme konusu taşınmazları davalılara 177 parsel sayılı taşınmazın 50/80 payını davacıya, 226 parsel sayılı taşınmazın 3800/28922 payını dava dışı oğlu K.. T..'a temlik ettiği, ayrıca dava dışı kızı Remziye'den olma torununa da temlikte bulunduğu, böylece bir kısım taşınmazları sağlığında mirasçılar arasında paylaştırdığı kanaatine varıldığı, davalı torunu Sedat’a yapılan temlikin muvazaalı olduğunun kanıtlanamadığı, murisin hak dengesini gözetir kabul edilebilir ölçüde tüm mirasçılarını kapsar biçimde paylaştırma yapmışsa mal kaçırma kastından söz edilemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; mirasbırakan M.. T..’ın çekişme konusu 243 parsel sayılı taşınmazın 400/1506 payını 22.01.1971 tarihli akitle oğlu davalı Ramazan’a; 289 sayılı parseli 16.10.1978 tarihli akitle oğlu davalı Mevlüt’e; 168 sayılı parselin 7/48 payını 01.09.1980 tarihli akitle yarı yarıya olmak üzere oğulları davalılar Mehmet ile Rasim’e, davalı Mehmet’in de 162 parselin 27/96 payını 12.02.2001 tarihli akitle tanıdığı davalı Ali’ye, onun da aynı taşınmazın aynı payını 30.12.2003 tarihli akitle torunu davalı Sadık’a; yine 161 sayılı parselin 13/96 payını 05.08.1994 tarihli akitle torunu davalı Sedat’a satış suretiyle temlik ettikleri, dava dışı 177 parsel sayılı taşınmazın 30.07.1953 tarihinde, Eylül 1949 tarihli, 2 nolu ve Aralık 1950 tarihli, 7 nolu tapu kayıtlarına istinaden paydaşlar arasında rızai taksim ve trampa suretiyle davacı Fatma adına tescil edildiği, dava dışı 179 parselin de muris adına aynı tapu kayıtlarına istinaden ve aynı nedenlerle tescil edildiği, diğer taraftan murisin dava dışı 226 parselin 3800/28922 payını dava dışı oğlu K.. T..’a satış suretiyle, 240 parselin 10/23 payını 28.04.2004 tarihli akitle kayıtsız şartsız ve bedelsiz olarak kızı Remziye’den torunu U.. Ç..’ a bağış suretiyle temlik ettiği, murisin kızı Remziye‘ye ve o tarihlerde sağ olan eşi Ayşe’ye yaptığı bir temlikin ise bulunmadığı anlaşılmaktadır.Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (nitelikli-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve l.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere; görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de 4721 s. Türk Medeni Kanunu'nun 706., 6098 s. Türk Borçlar Kanunu'nun 237. (818 s. Borçlar Kanunu'nun 213.) ve Tapu Kanunu'nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki kişisel ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır. ../...Öte yandan miras bırakan sağlığında hak dengesini gözeten kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapmışsa mal kaçırmak kastından söz edilmeyeceğinden olayda 1.4.1974 tarihli 1/2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının uygulanamayacağı da kuşkusuzdur. Somut olayda, davacının murisin 10.06.1935 tarihinde ölen ilk eşi Akile’den olma kızı olduğu, davalıların ise murisi ikinci eşinden olma çocukları ve torunları oldukları, davalı Ali’nin ise murisin torunu davalı Sadık’ın dükkan komşusu ve tanıdığı olduğu, murisin başka taşınmazları ve bankada parası olup satış ihtiyacının bulunmadığı, satış bedeli ile gerçek bedeller arasında açık fark olduğu, dosya kapsamı ve tanık beyanları ile murisin tüm mirasçılarını kapsar biçimde bir paylaştırma yaptığından söz edilemeyeceği açıktır.O hâlde, yukarıda açıklanan ilke ve olgular birlikte değerlendirildiğinde; murisin hak dengesini gözetir, tüm mirasçıları kapsar biçimde bir taksim yaptığının söylenemeyeceği, davacıya bedelsiz yaptığı bir taşınmaz devri olmadığı gibi dava dışı kızı mirasçısı Remziye’ye ve ikinci eşi Ayşe’ye yaptığı bir temlik de bulunmadığı, dava konusu taşınmazların ilk eşten olma mirasçı davacıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olarak ikinci eşten olma çocuk ve torunlara temlik edildiği sonucuna varılmaktadır. Hâl böyle olunca; davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm tesisi isabetsizdir.Davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 28.12.2013 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 1.100.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenleren alınmasına, 30.04.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.