MAHKEMESİ : İZMİR 10. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 24/12/2013NUMARASI : 2012/288-2013/635Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi nin raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;-KARAR-Dava; muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkin olup mahkemece; davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.Davacılar; ortak mirasbırakan L.. B..'nin kayden maliki olduğu 600 ada, 12 parselde yer alan 2 nolu bağımsız bölümü, vekil kıldığı A.. S.. aracılığıyla 31/12/2004 tarihli satış akdi ile kızı olan davalı A.. Ç..'a, 62.500,00 Tl bedelle temlik ettiğini, temliki işlemin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu, gerçekte bedelsiz devir yapıldığını ileri sürerek, tapu kaydının miras payı oranında iptal ve tesciline karar verilmesini istemiştir.Davalı; çekişmeye konu taşınmazda murisin ikamet ettiğini, davacılardan Yusuf'un evin caddeye bakan kısmını, lokantaya dönüştürdüğünü, bu nedenle huzuru kaçan murisin kızı Fatma'nın İzmir'deki evine taşındığını, kendisinin yurtdışında yaşadığını, annesinin ikamet sorununa çözüm olmak ve izinli olarak yurda geldiğinde kalacak bir ev temin etmek amacıyla çekişmeye konu taşınmazı annesi adına aldığını, yurtdışında olduğu için sicil kaydının muris adına oluşturulduğunu, paranın bir kısmını elden bir kısmını da ..bank aracılığıyla gönderdiğini, evin gerçekte kendisine ait olduğunu, daha sonra annesinin ısrarı üzerine taşınmazı devraldığını ancak evli olduğu S.. A.. Ç..'ın kredi çekmek suretiyle borçlandığını, hakkında icra takipleri başladığını, bir yandan da boşanma davası açtığını, taşınmazını icra tehdidinden kurtarmak amacıyla tekrar annesine devrettiğini ve en son 31/12/2004 tarihinde satın alma yoluyla adına tescilini sağladığını belirterek davanın reddini savunmuştur.Mahkemece; temliki işlemde muvazaa olgusunun gerçekleştiği, davalının inaçlı işlem savunmasının yazılı delille kanıtlanması gerektiği, tanıkla kanıtlanmasının mümkün olmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir../..Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; çekişmeye konu kat mülkiyeti kurulu, 600 ada, 12 parselde yer alan 2 nolu bağımsız bölümün 3. kişiden satın alma yoluyla 27/06/1996 tarihinde muris adına tescil edildiği, vekil A.. S.. aracılığıyla kızı olan davalı A.. Ç..'a 29/12/1998 tarihli satış akdi ile temlik edildiği, 19/12/2000 tarihli satış akdi ile taşınmazın tekrar murisi L.. B..'ye devredildiği, davalının 2002 yılında boşandığı ve 31/12/2004 tarihinde de satın alma yoluyla tekrar adına tescilini sağladığı, mirasbırakanın 25/11/2011 tarihinde öldüğü, geriye mirasçı olarak ilk eşinden olma davacılar ile davalıyı ve ikinci eşinden olma dava dışı A.. S.. ve B.. S..'yü bıraktığı, tüm temliki işlemlerde gerek mirasbırakan gerekse davalının vekil aracılığıyla temsil edildikleri, vekillerin murisin ikinci evliliğinden olma oğulları B.. ve A.. S.. olduğu anlaşılmaktadır. Davacılar; muris tarafından davalıya yapılan en son 31/12/2004 tarihli, temliki işlemin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu iddasına dayalı olarak eldeki davayı açmışlar, davalı da; taşınmazın gerçekte kendisine ait olduğunu, murisi adına tescil ettirdiğini, bir süre sonra ısrarı üzerine devraldığı taşınmazı, bu defa eşi hakkında başlatılan icra takipleri ve aralarında görülmekte olan boşanma davasından korumak amacıyla devrettiğini, boşanma davasının sonuçlanması ve icra tehdidinin ortadan kalkması ile devraldığı savunmasında bulunarak, savunmasını kanıtlamak amacıyla tanık dinlenmesini istemiştir. Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu’nun 706., Türk Borçlar Kanunu’nun 237. (Borçlar Kanunun 213.) ve Tapu Kanunu’nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Diğer taraftan; muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak açılan davaların, tanık dahil her türlü delille kanıtlanma olanağı mevcuttur. Somut olayda; davacı tanıkları dinlenmiş ancak davalı tanıklarının dinlenmesi isteği, savunmanın yazılı dellile kanıtlanmasının zorunlu olduğu gerekçesiyle reddedilerek sonuca gidilmiştir.../...O hâlde; mahkemenin savunmanın tanıkla kanıtlanamayacağı yönündeki gerekçesinde isabet olmadığı da açıktır.Hâl böyle olunca; davalıya savunmasını kanıtlama olanağı tanınarak delil listesinde bildirdiği tanıkların dinlenmesi, toplanan delillerle birlikte tüm dosya kapsamının değerlendirilmesi, hâsıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ve eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması doğru değildir.Davalının temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 30.04.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.