MAHKEMESİ : ELMADAĞ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 18/06/2013NUMARASI : 2011/79-2013/273Taraflar arasında görülen tapu iptali, tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalılar vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 16.12.2014 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalılardan M.. A.. ve vekili Avukat O.. C.. geldiler, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilenler vekili Avukat gelmedi, yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:-KARAR-Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.Davacılar, mirasbırakan A.. E..'nin, dava konusu 60, 208 , 223, 259, 261, 309 ( yeni 106 ada 42 ), 381 ( yeni 105 ada 48 ) parsel sayılı taşınmazlarını 19. 11.1970 tarihinde davalı Osman'a satış suretiyle temlik ettiğini, yapılan satış işleminin kendilerinden mal kaçırmaya yönelik olarak muvazaalı biçimde gerçekleştirildiğini ileri sürerek, miras payları oranında tapu iptali ve tescili isteğinde bulunmuşlardır.Davalı, muvazaalı işlem yapılmadığını, davacılar tarafından aynı konuda daha önce aleyhine açılan davanın reddedildiğini ve kararın kesinleştiğini belirterek, davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, muris muvazaası iddiasının kanıtlandığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir. Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarihli, 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu'nun 706., Türk Borçlar Kanunu'nun 237. (Borçlar Kanunun 213.) ve Tapu Kanunu'nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. ./..Hemen belirtmek gerekir ki bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşınmaktadır. Öte yandan miras bırakanın sağlığında mal varlığının tamamını veya bir kısmını, mirasçıları arasında hoş görü ile karşılanabilecek makul ölçüler içerisinde paylaştırmışsa mirasçısından mal kaçırma iradesinden söz etme olanağı yoktur. O halde miras bırakanın denkleştirme yapıp yapmadığı üzerinde durulması, miras bırakandan tüm mirasçılarına intikal eden, taşınır, taşınmaz ve hakların araştırılması,tapu kayıtları ve varsa öteki delil ve belgelerin mercilerinden getirtilmesi, her bir mirasçıya geçirilen malların ve hakların nitelikleri ve değerleri hakkında uzman bilirkişiden rapor alınarak paylaştırmanın mı, yoksa mal kaçırma amacının mı üstün tutulduğunun aydınlığa kavuşturulması zorunludur. Somut olaya gelince, mirasbırakan A.. E..'nin 05.01.2011 tarihinde öldüğü, geriye mirasçı olarak, ilk eşi Cemile'den olan çocukları davacılar Nefise, Halime, Nazile ve Sabire ile ikinci eşi Fatma'dan olma çocukları dava dışı Gökmen ve Gönül'ün kaldığı; muris Ahmet'in, dava konusu 60, 208 , 223, 259, 261, 309 ( yeni 106 ada 42 ), 381 ( yeni 105 ada 48 ) parsel sayılı taşınmazlarını 19 11.1970 tarihinde davalı Osman'a satış suretiyle temlik ettiği, davacıların, muris Ahmet'in, dava konusu taşınmazları davalı Osman'a satış işlemiyle temlik etmesinden sonra; babaları Ahmet'in dava konusu taşınmazları annelerinin lehine hükmedilen nafakanın tahsili için icra takibine başlaması üzerine kendilerini ve annelerini mağdur etmek amacıyla davalı Osman'a devrettiğini, davalı Osman'a satılan taşınmazların bedellerini ödeyeceklerini ileri sürerek 21.12.1970 tarihinde mirasbırakan Ahmet ve davalı Osman aleyhine açtıkları tapu iptal ve tescil, olmazsa tenkis davası sonucu, Elmadağ Asliye Hukuk Mahkemesinin 1.6.1971 tarihli, 1970/326 Esas, 1971/129 Karar sayılı kararıyla " Sağlığında dilediği gibi tasarruf etme hakkı bulunan Ahmet'in maliki olduğu dava konusu 60, 208, 223, 296, 309 ve 381 parsel sayılı taşınmazları 19.11.1970 tarihinde 9.000,00 TL bedelle Osman'a satıp parasını aldığı, zilyetliğini devredip, tapuda ferağını verdiği" gerekçesiyle bu taşınmazlar yönünden davanın reddine karar verildiği; öte yandan, temlik tarihinden itibaren davaya konu taşınmazları davalı Osman'ın kullandığı, mirasbırakanın son dönemlerinde ekonomik olarak büyük sıkıntıya düştüğü, hatta ikinci eşinin yardım isteği ile kaymakamlığa müracaat ettiğinin tanıklarca ifade edildiği, ekonomik olarak zor durumda olmasına rağmen mirasbırakanın taşınmazları geri almak için bir girişimde bulunmadığı görülmektedir.O hâlde, yukarıda değinilen somut olgular açıklanan ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde, miras bırakanın yapmış olduğu temlikle ilgili olarak gerçek amaç ve iradesinin mirasçıdan mal kaçırmak olmadığı, satış yapma amacıyla temlikte bulunduğu ve satış bedelinin murise ödendiği kabul edilmelidir.Hâl böyle olunca; açılan davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmeyle iddianın kanıtlandığı gerekçesiyle davanın kabulü yönünde hüküm kurulmuş olması doğru değildir. Davalı taraf vekilinin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 28.12.2013 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden davalı M.. A.. vekili için 1.100.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenlerden alınmasına, 29.04.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.