Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 6323 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 5807 - Esas Yıl 2015





MAHKEMESİ : FETHİYE 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 19/06/2014NUMARASI : 2014/53-2014/556Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil olmazsa tazminat davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi .. ..'ün raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;-KARAR-Dava, gabin ve hile hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptali ile tescil olmazsa tazminat istemine ilişkindir.Davacı,okuma yazma bilmeyen,cahil ve kandırılmaya müsait olduğunu, 2408 parsel sayılı taşınmazını davalı şirket yetkililerinin "arazilerin baraj altında kalacağı, verilebilecek en iyi fiyatın verildiği,kamulaştırmada çok daha düşük bedel ödeneceği" yönündeki telkinleri ile 30.01.2009 tarihinde m²'sini 3.50 liradan 34.650,00 TL bedelle satış suretiyle temlik ettiğini, ancak derecattan geçerek kesinleşen kamulaştırma dosyalarına konu olan komşu parseller için tespit edilen m2 değerlerinin 12,00 TL-14,00 TL arası olduğunu ileri sürerek satış sözleşmesinin feshine, taşınmazın iadesine olmazsa edimler arasındaki oransızlığın giderilmesine karar verilmesini istemiştir.Davalı ve ihbar olunanlar,davanın reddini savunmuşlardır. Mahkemece,davacının taşınmazını rızaen davalı şirkete sattığı, benzer nitelikteki kamulaştırma dosyalarında çıkan kararların Yargıtaydan dönünceye kadar sözleşmenin geçersizliğinin ileri sürülmediği,hata ve hile iddiasına dayalı davada somut delil bildirilmediği sözleşmenin ayakta tutulması gerektiği, sözleşmeye bağlılık ilkesinin sözleşme hukukunun temel ilkelerinden biri olduğu, aksinin dürüstlük kuralına aykırılık teşkil edeceği gibi sözleşmenin öngörülen unsurları taşımaması durumunda geçersiz kabul edilse dahi tarafların geçerli bir sözleşme varmış gibi karşılıklı edimlerini dürüstlük kuralına göre yerine getirdikleri takdirde sözleşmenin geçerli kabul edileceği ve geçersizliği ileri sürmenin de hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğu gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 11.04.1990 gün ve 1990/1-152-1990/236 sayılı kararında da vurgulandığı üzere davada dayanılan maddi olaylar bakımından birkaç hukuki nedenin birarada gösterilmesinde ilke olarak usul ve yasaya aykırı bir yön yoktur.Eldeki davada iddianın içeriğinden ve ileriye sürülüş biçiminden gabin ve hile hukuksal nedenlerine dayanıldığı açıktır.Bilindiği üzere;sözleşmenin gabin (aşırı yararlanma) nedeniyle illetli olduğunun kabulü için edim ve karşı edim arasındaki oransızlığın, taraflardan birinin, diğerinin şahsında mevcut özel bir durumu bilerek istismar etmesi, sömürmesi sonucu oluşması gerekir. Dar ve zor durumda kalmaları nedeniyle, sözleşme yapmaya, mallarını çok düşük bedel ile devretmeye sürüklenmiş./..kişileri korumak zayıfı güçlüye ezdirmemek için hukukumuzda da düzenlemeler yapılmış 6098 s. Türk Borçlar Kanunun (TBK) 28. (818 s. Borçlar Kanunun (BK) 21) maddesi ile aynen; "Bir sözleşmede karşılıklı edimler arasında açık bir oransızlık varsa, bu oransızlık, zarar görenin zor durumda kalmasından veya düşüncesizliğinden ya da deneyimsizliğinden yararlanılmak suretiyle gerçekleştirildiği takdirde, zarar gören, durumun özelliğine göre ya sözleşme ile bağlı olmadığını diğer tarafa bildirerek ediminin geri verilmesini ya da sözleşmeye bağlı kalarak edimler arasındaki oransızlığın giderilmesini isteyebilir.Zarar gören bu hakkını, düşüncesizlik veya deneyimsizliğini öğrendiği; zor durumda kalmada ise, bu durumun ortadan kalktığı tarihten başlayarak bir yıl ve her hâlde sözleşmenin kurulduğu tarihten başlayarak beş yıl içinde kullanabilir." hükmü getirilmiştir. O halde, aşırı yararlanmadan (gabinden) söz edilebilmesi, objektif unsur olan edimler arasındaki aşırı oransızlık yanında, bir tarafın darda kalma, tecrübesizlik, düşüncesizlik (hafiflik) hallerinin bulunması, diğer yanın ise yararlanmak, sömürmek kastını taşıması biçiminde iki sübjektif unsurun dahi gerçekleşmesine bağlıdır. Gabinin varlığı zarar görene (sömürülene), sözleşme tarihinden itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde sözleşme ile bağlı olmadığını bildirerek iptal davası açıp iddiasını her türlü delille kanıtlama ve verdiğini geri isteme hakkı ya da sözleşmeye bağlı kalarak edimler arasındaki oransızlığın giderilmesini isteme hakkı verir. Hemen belirtmek gerekir ki gabin davasında öncelikle edimler arasındaki, aşırı oransızlık üzerinde durulmalı, objektif unsur ispatlandığı takdirde zarar gördüğünü iddia edenin kişiliği, yaşı, sağlık durumu, toplumdaki yeri, ekonomik gücü psikolojik yapısı gibi maddi, manevi yönler yani sübjektif unsur derinliğine araştırılıp incelenmelidir. Öte yandan; hile, genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hata da yanılma hilede yanıltma söz konusudur. B.K'nun 28/l. (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunun 36/1.) maddesinde açıklandığı üzere, taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse hata esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable Şamil) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir.Hile her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir. Hilenin öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir.Somut olaya gelince;Mahkemece çekişme konusu taşınmazın tapu kaydı resmi akit tablosu getirtilmemiş, iddia ve savunma üzerinde durularak tarafların delilleri toplanmamış ve gösterilen tanıkları dinlenmemiştir.Hal böyle olunca; öncelikle dava konusu taşınmazın tapu kaydı ve resmi akit tablosunun getirtilmesi, tarafların tüm delillerinin toplanması, tanıklarının dinlenmesi, yukarıda değinilen ilkeler doğrultusunda araştırma, soruşturma ve incelemenin noksansız tamamlanması, hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken noksan soruşturmayla yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.Davacı vekilinin bu yönlere değinen temyiz itirazı yerindedir. Kabulü ile yerel mahkeme kararının (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 29.04.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.