Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 6300 - Karar Yıl 2010 / Esas No : 5121 - Esas Yıl 2010





MAHKEMESİ : BAKIRKÖY 11. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 29/12/2009NUMARASI : 2008/156-2009/439 Taraflar arasında görülen davada;Davacılar, mirasbırakanları Y.B.ın diğer mirasçılarından maml kaçırmak amacıyla ve muvazaalı olarak 811 ada 662 parseldeki 12 nolu meskeni davalı kızına satış göstererek devrettiğini ileri sürüp işlemin iptali ile miras payları oranında adlarına tescilini istemişler,yargılama sırasında murisin akli melekelerinin yerinde olmadığı bir s ırada temlikin yapıldığını da iddia etmişlerdir.Davalı, bedelini ödeyerek dava konusu daireyi satın aldığını, davacı Z.'nın tasarruf ehliyetini kaybettiğini bildirip davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, yapılan işlemin gerçek satış olduğu, olayda mal kaçırma niyetinin bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Karar, davacılar tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi ...raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.Dava,muris muvazaası hukuksal nedeninen dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, iddianın kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; miras bırakan Y.'un maliki olduğu 662 parseldeki 12 nolu bağımsız bölümü 24.3.2004 tarihinde satış suretiyle davalı kızına temlik ettiği ve davacıların mirasbırakanın yapmış olduğu bu temlikin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açtıkları anlaşılmaktadır. Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmeside Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmeside büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Somut olaya gelince; tarafların miras bırakanı Y.un zengin ve varlıklı bir kişi olduğu ve mal satmaya ihtiyacının bulunmadığı, kaldı ki davalının savunmasında " anılan taşınmazın mirasbırakan üzerine alınmasında bedelinin bir kısmının kendisi tarafından ödenmesi sebebiyle taşınmazın kendisine devredildiği" şeklindeki bildiriminden davalının mirasbırakana bir satış bedeli ödemediği, esasen akitte gösterilen değer ile taşınmazın keşfen belirlenen gerçek değeri arasında aşırı fiyat farkı bulunduğu, diğer taraftan miras bırakanın sağlığında tüm mirasçıları kapsar şekilde mal varlığını paylaştırma amaçlı hareket ettiğinin dosya kapsamı ile kanıtlanamadığı sabittir.O halde, somut bu olgular yukarıda değinilen ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde miras bırakanın temlikteki amacının mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu kabul edilmelidir.Hal böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir. Davacıların temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün HUMK'nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 2.6.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.