Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 628 - Karar Yıl 2010 / Esas No : 13585 - Esas Yıl 2009





MAHKEMESİ : ANTALYA 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 20/02/2007NUMARASI : 2005/78-2007/46Taraflar arasında görülen davada;Davacılar, çekişme konusu taşınmazlardaki paylarını ileride geri almak üzere emaneten davalılardan A. B.'a satış vaadi sözleşmesi ile devrettiklerini ve karşılığında teminat bonosu da aldıklarını, ancak adı geçen davalının iadeye yanaşmadığı gibi bu payları muvazaalı biçimde diğer davalılar N.B. ve B. S.'a yine satış vaadi sözleşmesi ile temlik ettiğini, ferağa icbar davası sonucunda da davalı B. adına tescil edildiğini ileri sürerek, davalı B. üzerindeki paylar ile satış vaadi sözleşmelerinin iptalini ve 25.000.-YTL. alacağın tahsilini istemişlerdir.Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.Mahkemece, çekişmeli payların davalı Bünyamin tarafından açılan ferağa icbar davası ile tescil edildiği gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir. Karar, davacılar tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi .. ... raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.Dava, inançlı işlemden kaynaklanan tapu ve sözleşmenin iptali ve alacak isteklerine ilişkindir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden, çekişmeli taşınmazlarla ilgili Kadastro Mahkemesinde tespite itiraz davası devam ederken, davacıların kadastro öncesi tapu kayıtları üzerinden ve tespite itiraz davasını bilerek pay satın aldıkları, bu paylarını sonradan satış vaadi sözleşmesi ile davalı A.ya sattıkları, ayrıca aralarında 5.7.1995 tarihli senet düzenleniği ve senedin arkasına da iş bu senedin 24.3.1995 ve 5.7.1995 tarihli satış vaadi sözleşmelerinde belirtilen taşınmazların teminatı olarak düzenlendiği yönünde açıklama yazıldığı, ilerleyen zamanda da aynı ilişki kapsamında birtakım protokoller yapıldığı; davalı A.ın diğer davalılar N. ve B. ile de satış vaadi sözleşmeleri düzenlediği; gerek davacı T.'un gerekse davalıların devam etmekte olan tespite itiraz davasına müdahil sıfatıyla katıldıkları ancak tespitten sonraki nedene dayandıklarından bahisle haklarında görevsizlik kararı verildiği, çekişmeli taşınmazların da M. D.mirasçıları adlarına tesciline hükmedildiği ve kararın kesinleştiği anlaşılmaktadır.Diğer taraftan, davalılar B. ile N.'nin satış vaadi sözleşmelerine dayanarak ayrı ayrı cebri tescil davası açtıkları, davalı B.in bu yolla 2003/173 esas sayılı dava sonucunda taşınmazlarda pay edindiği, ancak, anılan davanın davalılarından A. D.ve arkadaşları tarafından eldeki davanın tarafları ve başka bir kısım kişiler hakkında suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, nitelikli dolandırıcılık, güveni kötüye kullanma, şartlı tehdit suçlamasıyla şikayette bulunulduğu, Cumhuriyet Savcılığınca açılan soruşturmanın devam ettiği, aynı zamanda 2003/173 esas sayılı davanın yargılamasının yenilenmesini de istedikleri ve mahkemesince isteğin kabul edilip işin esasına girildiği; davalı Naci'nin açtığı cebri tescil davasının ise halen derdest olduğu görülmektedir.Davacılar, davalı A..kendilerinden satış vaadi sözleşmeleri ile emaneten aldığı yerleri danışıklı biçimde düzenlenen satış vaadi sözleşmeleri ile diğer davalılara sattığını ileri sürerek sözleşmelerin iptalini, cebri tescil yoluyla davalı Bünyamin adına oluşan payların iptalini ve uğradıklar zarar nedeniyle 25.000 YTL. alacağın tahsilini istemişlerdir.Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Ne varki, yapılan soruşturmanın hükme yeterli bulunduğunu söyleyebilme olanağı yoktur.Bilindiği gibi, inanç sözleşmeleri tarafların karşılıklı iradelerine uygun bulunduğu için, onlara karşılıklı borç yükleyen ve alacak hakkı veren geçerli sözleşmelerdir (Borçlar Kanunu mad.81). Anılan sözleşmelerde taraflar, sözleşmenin kendilerine yüklediği hak ve borçları belirlerken, inançlı işlemin sona erme sebeplerini, devredilen hakkın inanılan tarafından inanana iade şartlarını, bu arada tabii ki süresini de belirleyebilirler. Bunun dışında, akde aykırı davranışın yaptırımına da sözleşmelerinde yer verebilirler. Buna dair akit hükümleri de Borçlar Kanununun 19 ve 20 maddelerine aykırılık teşkil etmediği sürece geçerli sayılır.İnanç sözleşmesi ve buna bağlı işlemle alacaklı olan taraf, ödeme günü gelince alacağını elde etmek için dilerse teminat için temlik edilen şeyi “ifa uğruna edim” olarak kendisinde alıkoyabileceği gibi, o şeyi açık artırma yoluyla veya serbestçe satıp satış bedelinden alma yoluna da başvurabilir. Bu sonuçlar kendine özgü bu akdin tabiatında mevcuttur. Sözleşme ile öngörülen ifa süresi içerisinde, sırf sözleşmeyi imkansız kılmak amacıyla muvazaalı olarak yapılan temliklerin yasal koruma altında tutulamıyacağı izahtan varestedir. Meri hukuk sistemimizde her hangi bir düzenleme olmamasına karşın, inanç sözleşmelerinin yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde uygulama yeri bulan kendine özgü bir müessese olduğu öğreti ve uygulamada kabul edilegelen bir olgudur. Hal böyle olunca, tüm delillerin eksiksiz toplanması, davacıların hangi satış vaadi sözleşmelerini davaya konu ettiklerinin kuşkuya yer bırakmayacak biçimde saptanması, taraflar arasında düzenlenen 5.7.1995 tarihli senet arkasında yazılanların ve sonradan düzenlenen protokollerin yukarıda değinilen ilke ve olgular ışığında değerlendirilmesi; bunun yanında, taraflar hakkında C.Savcılığınca yürütülen soruşturma ile 2003/173 esas sayılı davanın yargılamasının yenilenmesine yönelik davanın da yapılacak değerlendirmede dikkate alınması, davalıların Türk Medeni Kanununun iyiniyete ilişkin hükümleri karşısındaki konumlarının da gözetilmesi ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eksik araştırma ve inceleme sonucu hüküm kurulması doğru değildir. Davacıların, temyiz itirazı açıklanan nedenlerden ötürü yerindedir. Kabulüyle, hükmün HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 27.1.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.