Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 6269 - Karar Yıl 2010 / Esas No : 2795 - Esas Yıl 2010





MAHKEMESİ : GAZİANTEP 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 02/11/2009NUMARASI : 2008/163-2009/488Taraflar arasında birleştirilerek görülen davada; Davacılar, miras bırakan babalarının 1,9 ve 120 sayılı parsellerini kendilerinden mal kaçırmak amacıyla davalı oğlu D. lehine diğer davalılara temlik ettiğini ileri sürerek payları oranında tapu iptali-tescil istemişlerdir.Davalılar davanın reddini savunmuşlardır.Mahkemece, kanıtlanamadığından bahisle davanın reddine karar verilmiştir. Karar, davacılar tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 01.6.2010 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden asil E. E. ve F. Y.vekili Avukat İ.A.ile temyiz edilen N..G. vekili Avukat M.B., diğer temyiz edilen vekili Avukat Ö. T. geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi M.A.tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:Dava ve birleştirilen dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali-tescil isteklerine ilişkindir.Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Getirtilen kayıt ve belgelerden, davaya konu 109 ada 9, 119 ada 120 ve 123 ada 1 sayılı parseller miras bırakan A.K.a ait iken, miras bırakanın anılan taşınmazlardan 9 ve 120 sayılı parsellerini 09.12.2002 tarihinde davalı oğlu D.'a, kalan 1 sayılı parselini de 05.06.2003 tarihinde davalı N.'ye sattığı; 05.06.2003 tarihli aynı resmi akitte miras bırakanla birlikte oğlu D.'un da muris babasından aldığı 9 ve 120 sayılı parsellerini yine N.'ye satış yoluyla devrettiği; daha sonra D.'un bu üç parça taşınmazı 04.07.2007 tarihli akitte Necmi'den satın alma suretiyle üzerine geçirdiği ve 1 sayılı parseli üzerinde bırakıp 9 ve 120 sayılı parselleri 21.03.2008 tarihinde birleşen davanın davalısı Mamo'ya sattığı görülmektedir.Miras bırakanın 20.09.2004'te ölümüyle, geride eşi Z.ile dört kızı, iki oğlu ve kendinden önce ölen oğlundan olma torunlarının kaldığı veraset ilamıyla sabittir.Miras bırakanın dört kızı; D.ve N.aleyhine asıl davayı, M.aleyhine de birleştirilen davayı açarak işlemlerin kendilerinden mal kaçırma amacıyla muvazaalı biçimde yapıldığını ileri sürmüşlerdir.Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere, görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki, bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün, diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Somut olayda, SSK. emeklisi miras bırakanın başka taşınmazları da olduğu, birisinin üzerinde eşi ve davalı oğlu D.ile beraber oturduğu evi bulunan çekişmeli taşınmazlarını satmasını gerektiren haklı ve makul bir gereksiniminden söz edilemeyeceği, taşınmazların gerçek değerleri ile akit bedelleri arasındaki aşırı oransızlığın keşfen saptandığı, ölene kadar miras bırakanın tasarrufu altındaki bu taşınmazları ölümünden sonra da eşinin ve oğlu D.'un tasarrruf ettiği anlaşılmaktadır. Tüm dosya içeriği ve belirlenen olgular yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde, miras bırakanın taşınmazlarını kızlarından kaçırmak amacıyla hereket ettiği, işlemlerin muvazaalı biçimde yapıldığı, davalılar N. ile M.nun da muvazaayı bildikleri halde bu işlemlere katıldıkları kanaatine varılmaktadır.Hal böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanlı tanık anlatımlarına itibar edilerek davanın reddine karar verilmesi isabetsizdir. Davacıların temyiz itirazı yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 24.12.2009 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 750.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, 01.6.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.