Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 6239 - Karar Yıl 2016 / Esas No : 17561 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTaraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde bedel isteğine ilişkin dava sonunda; yerel mahkemece, bedele yönelik davanın kabulüne, tapu iptali ve tescil isteğine yönelik davanın reddine ilişkin olarak verilen karar, davacı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla; dosya incelendi, Tetkik Hakimi ...’ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü; -KARAR- Taraflar arasında görülen asıl ve birleşen dava vekâlet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil, olmadığı takdirde bedel isteğine ilişkindir.Asıl ve birleşen davada davacı, 25658 ada 6 ve 7 parsel sayılı taşınmazlar ile 13332 parsel sayılı taşınmazda bulunan 6 nolu bağımsız bölüm ile 310 ada 25 parsel sayılı taşınmazda bulunan 79 nolu bağımsız bölümün maliki olduğunu, 1998 yılında davalı ...' e veraset ve taksim işlemlerinin yapılması için vekâletname verildiğini, davalı ... tarafından söz konusu vekâletname kullanılarak dava konusu 310 ada 25 parselde bulunan 79 nolu bağımsız bölümün 24.08.2011 tarihinde davalı ...' e, davalı ... tarafından da 07.09.2011 tarihinde davalı ...' e, 25658 ada 6 ve 7 parsel sayılı taşınmazların 26.08.2011 tarihinde yine davalı ...' e, davalı ... tarafından da 06.09.2011 tarihinde davalılar ... ve ...' e, 13132 ada 21 parsel sayılı taşınmazın 07.09.2011 tarihinde birleşen dosya davalısı.... ye, davalı ... tarafından da 20.09.2011 tarihinde yine birleşen dosya davalısı ...' ye satış suretiyle temlik edildiğini, dava konusu taşınmazların satımı konusunda iradesinin bulunmadığını, vekile bu yönde talimat verilmediğini, davalıların kendisini dolandırmak kastı ile hareket ettiklerini, temlikler arasındaki süre çok kısa olduğu gibi, gösterilen değerin çok düşük olduğunu, kendisine bedel ödenmediğini, yapılan işlemler nedeniyle zarara uğradığını, temlike esas vekâletnamenin geçersiz olduğunu ileri sürerek, 310 ada 25 parselde bulunan 79 nolu bağımsız bölüm ile 25658 ada 6 ve 7 parsel sayılı taşınmazların tapu kayıtlarının iptali ile adına tescilini, olmadığı takdirde bedelin tahsilini istemiştir. Asıl ve birleşen dava davalısı.., usulüne uygun tebligata rağmen savunma getirmemiştir. Asıl dava davalıları .., davada kendilerine husumet yöneltilemeyeceğini, satışa ilişkin bedelin ödendiğini belirtip, davanın reddini savunmuşlardır.Asıl dava davalısı . tarafları tanımadığını, dava konusu 3 adet taşınmazın toplam 75.000.-TL bedelle alınıp, üzerlerindeki hacizler kaldırıldıktan sonra toplam 82.000.-TL'ye satıldığını, iyiniyetli olduğunu belirtip, davanın reddini savunmuştur.Birleşen dava davalısı ., tarafları tanımadığını, taşınmazı bedeli karşılığı satın aldığını, iyiniyetli olduğunu belirtip, davanın reddini savunmuştur.Birleşen dava davalısı . taşınmazın bedelinin vekil sıfatı ile işlem yapan davalı ...'e ödendiğini, vekâlet ilişkisinden kaynaklanan sorunlardan haberdar olmadığını, iyiniyetli olduğunu belirtip, davanın reddini savunmuştur.Mahkemece; davalı ...' in vekalet görevinden kaynaklanan sorumluluklarını yerine getirmediği, ancak diğer davalıların kötü niyetli olduklarının ispatlanamadığı gerekçesiyle, davalı ...' e yönelik alacak isteğinin kabulüne, tapu iptali ve tescil isteğinin ise reddine karar verilmiştir. Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; davacının 14.08.1998 tarihinde il ve ilçelerinde bulunan taşınmazlarının satış yetkisini içerir vekâletnameyi davalı ... 'e verdiği, davalı vekilin çekişme konusu 310 ada 25 parsel sayılı taşınmazdaki 79 nolu bağımsız bölümü 24.08.2011 tarihli 25658 ada 6 ve 7 parsel sayılı taşınmazları 26.08.2011 tarihli akitle davalı ...' e, 13332 ada 21 parsel sayılı taşınmazdaki 6 nolu bağımsız bölümü 07.09.2011 tarihinde davalı ...' ye, davalı ...' in 79 nolu bağımsız bölümü 07.09.2011 tarihinde, 25658 ada 7 parsel sayılı taşınmazı 06.09.2011 tarihinde davalı ...' e, 25658 ada 6 parsel sayılı taşınmazı aynı tarihte davalı ...' e, davalı ...' nin 13332 ada 21 parsel sayılı taşınmazı davalı ...' ye satış suretiyle temlik ettiği anlaşılmaktadır.Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekâlet akdini düzenleyen hükümlerine göre, vekâlet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar. 6098 s. Türk Borçlar Kanununda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanununun 390.) maddesinde aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür. Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK'nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK'de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK'de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır. Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekâlet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz. Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekâlet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK'nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.Yukarıda açıklanan ilke ve olgular doğrultusunda somut olaya bakıldığında, dosya içeriği ve takdirde bir isabetsizlik olmadığına göre, davalı vekil ...hakkında verilen karar kural olarak doğrudur. Ancak, 11.04.2013 tarihli dilekçe ile davalıların birlikte hareket ettikleri hususunda dinlenmek üzere... .... tanık olarak bildirildiği, 26.12.2013 tarihli celse bildirilen tanıkların dinlenmediğinden bahisle, tanık dinletme taleplerinin yinelendiği, ancak mahkemece davanın mahiyeti gerekçesi ile tanık dinletme talebinin reddine karar verilerek, yazılı şekilde hüküm kurulduğu anlaşılmaktadır. Hâl böyle olunca; davacının bildirmiş olduğu tanıkların dinlenmesi, davalıların vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde olup olmadığının, vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilip bilmediklerinin araştırılması ve hasıl olacak sonuca göre bir hüküm kurulması gerekirken, eksik soruşturma ile yetinilerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir. Davacının temyiz itirazı değinilen yön itibariyle yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 23.05.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.