Anasayfa /
İçtihat /
Yargıtay Karar No : 6232 - Karar Yıl 2016 / Esas No : 17395 - Esas Yıl 2014
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİDAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİLTaraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ... 'ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü; -KARAR- Dava, yolsuz tescil hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir. Davacı vekili, Mahalli İskan Komisyonu'nun 29/06/1998 tarihli kararıyla 2510 sayılı Kanun uyarınca göçebe olması nedeniyle aile temsilcisi davalı ...'nin hak sahibi sayılmasına karar verildiğini ve buna bağlı olarak dava konusu 541 parsel sayılı taşınmazın adı geçen davalı ve ailesi olan diğer davalılar adlarına 17/09/2007 tarihinde tescil edildiğini, başvuru tarihinden önce davalı ...'nin devlet memuru olduğunu ve ... kaydının bulunduğunun tespit edildiğini, tespit üzerine davalıların göçebe olmadıkları gerekçesiyle Mahalli İskan Komisyonu'nun 15/06/2011 tarih ve 2011/3 sayılı kararı ile davalıların hak sahipliklerinin iptaline karar verildiğini ve iptal kararının 27/06/2011 tarihinde aile temsilcisinin adresine tebliğ edildiğini, davalıların iptal kararına karşı idari yargı yerinde iptal davası açmadıklarını, davalılar adına olan kaydın yolsuz hale geldiğini ileri sürerek çekişme konusu 541 sayılı parselin tapu kaydının iptali ile adına tescilini istemiştir. Davalı ... vekili, 5543 sayılı İskan Kanununa eklenen geçici 7. maddenin üçüncü fıkrasında mülga 2510 sayılı Kanun döneminde hak sahibi olanların hak sahipliklerinin herhangi bir koşul aranmaksızın devam edeceği hükmünün düzenlendiğini bildirip davanın reddini savunmuştur. Diğer davalılar, usulüne uygun tebligata rağmen davaya cevap vermemişlerdir. Mahkemece, Danıştay .... Dairesinin 18/12/2013 tarih ve 2013/5988 E 2013/10404 K sayılı ilamına atıf yapılarak davacıların hak sahibi oldukları tarihte yürürlükte bulunan yasa ve yönetmeliklerde kimlerin göçebe olabileceğine dair açık bir düzenlemenin bulunmadığı ve davacıların birlikte iskan edildiği göçebe gruba dahil olmaları ve başvuru sırasında ibraz ettikleri belgelerin sahte olduğu iddiası bulunmadığı gibi hileli hareketlere başvurdukları yönünde de bir iddianın bulunmadığı, ayrıca 12/07/2013 tarihinde kabul edilen 6495 sayılı Kanun ile 5543 sayılı İskan Kanununa eklenen geçici 7. maddenin 3. fıkrasında ''... 2510 sayılı Kanuna göre hak sahibi olanların hak sahiplikleri herhangi bir koşul aranmaksızın bu Kanuna göre devam eder '' hükmüne yer verilmesi karşısında Mahalli İskan Komisyonunun hak sahipliğinin iptaline dair kararının usul ve yasaya aykırı olduğu gibi tescilin yolsuz olduğunun kabulü halinde dahi 4721 sayılı Kanunun 712.maddesi uyarınca davacıların taşınmazı kazandırıcı zaman aşımı yoluyla edinmelerinin korunması gerektiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Dosya içeriği ve toplanan delillerden; Mahalli İskan Komisyonu’nun 29/06/1998 tarihli kararıyla 2510 sayılı Kanun uyarınca göçebe olması nedeniyle aile temsilcisi davalı ...'nin hak sahibi sayılmasına karar verildiği ve buna dayalı olarak çekişme konusu 541 parsel sayılı taşınmazın adı geçen davalı ve ailesi olan diğer davalılar adlarına 17/09/2007 tarihinde 1/4'er hisse ile tahsisen tescil edildiği, başvuru veya hak sahipliği karar tarihinden önce davalı ...'nin .... ve ... kaydının bulunduğunun tespit edilmesi üzerine davalıların göçebe olmadıkları gerekçesiyle Mahalli İskan Komisyonu’nun 15/06/2011 tarih ve 2011/3 sayılı kararı ile hak sahipliklerinin ve daha önce alınmış komisyon kararının iptaline karar verildiği ve kararın 27/06/2011 tarihinde davalılardan Veli'ye tebliğ edildiği (diğer davalılara tebliğ edilmediği) ve idari yargı yerinde iptal davası açılmadığı anlaşılmaktadır.Bilindiği üzere; hak sahipliğine dair kararların iptaline dair tasarrufların hukuksal varlıklarını koruduklarının anlaşılması durumunda, davalılar adına olan sicil kaydının dayanaksız hale geleceği, 4721 sayılı TMK. nun 1025. maddesi uyarına yolsuz tescil durumuna düşeceği ve bu takdirde davanın kabulüne karar verilmesi gerekeceği açıktır. Ancak; subjektif idari işlemlerin ilgililer bakımından hukuksal sonuç doğurabilmesinin temel koşulu işlemin yöneldiği kişiye yazılı olarak tebliğ edilmesidir. Bu nitelikteki bir tebliğin yapılmaması durumunda işlemin o kişi bakımından hukuksal sonuç doğurduğundan bahsedilemez. Esasen Mahalli İskan Komisyonu idari bir kurul olup kararları da idari işlem niteliğindedir. Anayasa'nın 125.maddesi gereğince her idari işlem ve eylem gibi Mahalli İskan Komisyonu kararları da yargı denetimine tabidir. Bu denetimi yapacak merci idari yargıdır, ilgililerin yargıya müracaatları için yasada öngörülen süre Anayasamıza göre bu kararın yazılı olarak tebliğ edildiği tarihte başlamaktadır. İdari karar kesinleşmeden adli yargı hakiminin bu kararı esas alarak hüküm kurması söz konusu değildir. Diğer bir deyişle adli yargıda komisyon kararlarının yasaya uygun olup olmadığı tartışılamaz. Öte yandan; dava koşulu gerçekleşmediği taktirde, işin esası hakkında hüküm kurulamayacağı gibi her dava kural olarak açıldığı tarihteki koşullar dikkate alınarak sonuçlandırılır. Somut olaya gelince; davaya konu taşınmazın davalılar adına 1/4'er hisse ile kayıtlı olduğu, Mahalli İskan Komisyonu’nun davalıların hak sahipliklerinin ve daha önce alınmış komisyon kararının iptaline ilişkin kararın davalılar ..., ... ve ...'a tebliğ edilmediği buna karşın davalı ...'ye tebliğ edilerek kesinleştirildiği anlaşılmaktadır.Hâl böyle olunca; davalı ... yönünden adına tahsis işlemi iptal edildiğine ve bu iptal kararı kesinleştiğine (artık tescilin dayanağı ortadan kalktığına) göre davalı ... adına mevcut kaydın yolsuz tescil durumunda bulunduğu gözetilerek davanın kabul edilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile davanın reddine karar verilmesi doğru olmadığı gibi davalılar ..., ... ve ... yönünden hak sahipliklerinin ve daha önce alınmış komisyon kararının iptaline ilişkin komisyon kararının taraflara tebliğ edilmeden (idari karar kesinleşmeden) yolsuz tescil hükümlerine dayalı olarak davanın açılamayacağı (zira her davanın açıldığı tarihteki koşullar) gözetilerek davanın usulden reddine karar verilmesi gerekirken kesin hüküm oluşturacak şekilde davanın esastan reddi de isabetsizdir.Kabule göre de; olayda Türk Medeni Kanunun 712. maddesinin uygulama yeri bulunmadığı halde yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi de isabetsizdir. Davacı vekilinin bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre davacı vekilinin vekâlet ücretine yönelik temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, 23.05.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.