Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 6203 - Karar Yıl 2007 / Esas No : 5068 - Esas Yıl 2007





MAHKEMESİ : ŞİRAN ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 07/02/2007NUMARASI : 2006/83-7Taraflar arasında görülen davada;Davacı, dava konusu....parsel sayılı taşınmazın yarı payını dedesi ve babaannesine bakması karşılığında davalı eşine devretmeyi kararlaştırdıklarını ancak hata sonucu taşınmazın tamamının satış gösterilerek eşi üzerine tescil edildiğini, ayrıca evliliğin ...ayındada evi terkettiğini ileri sürerek tapusunun iptaliyle adına tescilini istemiştir.Davalı, taşınmazın kendisine düğün hediyesi olarak bedelsiz verildiğini, herhangi bir şart koşulmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, satışın muvazaalı yapıldığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.Karar, davalı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi .... raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü. -KARAR-Dava, tapu iptali-tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden, çekişmeli ..parsel sayılı taşınmazın davacı adına kayıtlı iken 13.5.2005 tarihli resmi satış akti ile davalıya devredildiği ; davacının bu işlem nedeniyle eldeki davayı açtığı anlaşılmaktadır.Davada vakıaları bildirmek taraflara, hukuki nitelemeyi yapmak ve uygulanacak kanun maddesini tayin ve tatbik etmek hakime aittir.Somut olayda, dava dilekçesinin içeriği ve iddianın ileri sürülüş biçiminden, temlik işleminin iradi olarak gerçekleştiği ve davacının kendi muvazaasına dayandığı sonucuna varılmaktadır. Nitekim bu husus mahkemenin de kabulündedir. Bilindiği üzere muvazaa, kısaca irade ve beyan arasında bilerek yaratılan uyumsuzluk şeklinde tanımlanabilir. Muvazaada taraflar üçüncü kişileri aldatmak amacıyla gerçek iradelerine uymayan, aralarında hüküm ve sonuç doğurmayan bir görünüş yaratmak için anlaşarak bazen aslında bir sözleşme yapma iradesi taşımadıkları halde görünüşte bir sözleşme yapmakta (mutlak muvazaa), veya gerçek iradelerine uygun olarak yaptıkları sözleşmeyi iradelerine uymayan görünüşteki bir sözleşme ile gizlemektedirler ( nisbi muvazaa). Yanlar, ister salt bir görünüş yaratmak için, ister başka bir sözleşmeyi gizlemek amacıyla, sözleşme yapsınlar görünüşteki sözleşme gerçek iradelerine uymadığından, tabandaki sözleşmede tapulu taşınmazlarda şekil koşullarını taşımadığından geçersizdir. Her ne kadar muvazaayı düzenleyen B.K.nun l8. maddesinde ve öteki kanun hükümlerinde muvazaalı sözleşmelerin hüküm ve sonuçları hakkında bir açıklık bulunmamakta ise de; taraflar arasında alacak ve borç ilişkisi doğurmayacağı, muvazaanın varlığının hiçbir süreye bağlı olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği, mahkemece kendiliğinden (resen) göz önünde bulundurulması gerektiği, belirli bir sürenin geçmesi, sebebin ortadan kalkması veya ilgililerin olur (icazet) vermesi ile geçerli hale gelmeyeceği, uygulamada ve bilimsel görüşlerde ortaklaşa kabul edilmektedir. Hemen belirtmek gerekir ki, muvazaa nedeniyle geçersiz sözleşmeye dayanılarak bir taşınmazın tapuda temliki yapılmışsa bu tescil yolsuz bir tescil hükmündedir. Tapuda yapılan temlik ve tesciller illi işlemler olduğundan tapunun dayanağı sözleşme geçersiz ise tapu kaydının da Medeni Kanunun 1025. maddesine göre iptali gerekir. Ayrıca muvazaalı sözleşmeler yapıldığı andan itibaren taraflar arasında hüküm ve sonuç doğurmayacağından açılan dava sonunda verilen karar, yenilik doğurucu (inşai) bir hüküm değil, açıklayıcı (ihdasi) bir hüküm durumundadır. Öte yandan, muvazaanın varlığını iddia eden taraf veya bunların ardılı (halefi) sıfatı ile hareket eden, başka bir anlatımla sözleşmenin yanlarından birine teb'an dava açan kişi Medeni Kanunun 6. maddesi gereğince bu iddiasını ispat etmek zorundadır. Senede bağlı bir sözleşmeye karşı muvazaa iddiası, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 288 ve 290. maddelerinde belirtildiği üzere ancak yazılı delille kanıtlanabilir. Sözleşme aynı kanunun 293. maddesinde sözü edilen yakın akrabalar arasında yapılmış olsa dahi muvazaanın yazılı delille ispat edilmesi gerekir.Böyle bir sözleşmenin resmi şekilde yapılması halinde dahi olayın özelliği itibariyle adi yazılı delilin yeterli olacağı öğretide ve kararlılık kazanmış içtihatlarda ortaklaşa kabul edilmiştir. İşte bu görüşten hareketle 5.2.l947 tarih 20/6 sayılı İçtihatları Birleştirme Kararında taraf muvazaası ve takma ad ( namı-müstear) davalarında iddianın ancak yazılı delille kanıtlanabileceği kabul edilmiştir. Yukarıda değinilen ilkeler somut olayla birlikte değerlendirildiğinde, davacının muvazaa olgusunu kanıtladığını söyleyebilme olanağı yoktur. Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir. Davalının temyiz itirazı yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenden ötürü HUMK.’nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 30.5.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.