MAHKEMESİ : DİDİM(YENİHİSAR) 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 16/12/2013NUMARASI : 2012/195-2013/403Taraflar arasında görülen tapu iptal tescil, olmadığı takdirde bedelin tahsili davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi Ö.. K..’ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;-KARAR-Dava, vekâlet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde bedelin tahsili istemlerine ilişkindir.Davacı, kayden malik olduğu, 240 Ada 5 parsel sayılı taşınmazın satışına ilişkin davalılardan Aşkın’a vekaletname verdiğini, davalı Aşkın’ın kendi istek ve rızası dışında taşınmazı diğer davalı kardeşi Sedat’a satış suretiyle devrettiğini, yapılan satışın muvazaalı olduğunu ileri sürerek tapu iptali ile adına tescili, olmadığı takdirde dava tarihindeki taşınmaz değerinin saptanarak faizi ile birlikte davalılardan tahsilini istemiştir.Davalılar, davanın kötüniyetli olarak açıldığını, vekaleten taşınmazın satışından elde edilen paranın, davacının bilgi ve talebi üzerine kefaletinden kaynaklanan borcun kapatılması için alacaklısı bankaya ödendiğini belirterek davanın reddini savunmuşlardır. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş, karar davacı vekilince temyiz edilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden, Altındağ 5.Noterliği’nin 29/12/2008 tarihli vekaletnamesi ile davacı Memet tarafından, dava konusu 240 ada 5 parsel sayılı taşınmazın satımına ilişkin olarak davalı Aşkın’a özel yetki içeren vekaletname verildiği, bu vekaletname kullanılarak taşınmazın diğer davalı Sedat’a 21.000-TL bedelle satış suretiyle devredildiği anlaşılmaktadır.Davacı, davalı vekil Aşkın tarafından vekâletin kötüye kullanıldığı, davalılar arasındaki satışın muvazaa içerdiğini ileri sürerek terditli olarak eldeki davayı açmış, davalı Aşkın ise, davacı ile birlikte dava dışı .. …Ltd. Şti’nin .. Bankası’ndan 2007 yılında kullandığı kredinin kefilleri olduklarını, davacının aynı kredinin teminatı olarak mesken olarak kullandığı 5645 ada 6 parsel sayılı taşınmazda bulunan bağımsız bölümü de ipotek ettirdiğini, kredi borcunun ödenmemesi üzerine, teminat olarak verilen evinin banka tarafından satılacağı endişesi ile dava konusu taşınmazını satılığa çıkardığını, aynı kredi nedeni ile kefil bulunan Aşkın’ın bu konuda ./..davacıya yardımcı olduğunu, kardeşi Sedat’ın taşınmazı satın almaya talip olduğunu, 21.000-TL üzerinden anlaşıldığını, anlaşmaya göre Sedat’tan tahsil edilecek bedelin davacı adına isabet eden kredi borcunu kapatmak için bankaya ödeneceğini, davacının bu ödemeyi müteakip taşınmazın devri için davalı Aşkın’a vekaletname düzenleyerek verdiğini, anlaşma uyarınca Sedat’ın 42.000-TL tutarında şahsi tüketici kredisi kullandığını, Aşkın’a düşen kefalet borç tutarı da dahil olmak üzere aynı gün kredi borcunun ödenerek kapatıldığını, borcun kapatılmasından sonra davacı tarafından verilen vekaletnameye istinaden 09/01/2009 tarihinde taşınmazın Sedat’a devrinin sağlandığı savunmasında bulunmuş, mahkemece iddianın ispat edilemediği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir. Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekalet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar. Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2 maddesinde "vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi,ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur. Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz. Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır Somut olaya gelince; davacı, vekilin kendisini zarara uğratma düşüncesiyle diğer davalı ile el ve işbirliği içerisine girerek taşınmazın satışını vekâletin kötüye kullanılması suretiyle gerçekleştirildiğini ileri sürerek öncelikle tapu iptal ve tescil mümkün olmadığı takdirde bedel isteği ile eldeki davayı açmıştır. Ancak, davacı davada terditli olarak tazminat isteğinde bulunduğu halde mahkemece bu konuda hiçbir değerlendirme yapılmamış, olumlu ya da olumsuz bir karar verilmemiştir.../...O hâlde, öncelikle davacının terditli dava açtığı gözönünde tutularak keşif yapılarak dava konusu taşınmazın değerinin belirlenmesi, harcın tamamlatılması, tarafların iddia ve savunmaları doğrultusunda delillerin toplanması, yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde değerlendirme yapılması, vekil edenin iradesine uygun davranılıp davranılmadığının açıklığa kavuşturularak soruşturmanın eksiksiz tamamlanması ve hasıl olacak sonuca göre bedel isteği yönünden de bir karar verilmesi gerekirken eksik incelemeye dayalı olarak hüküm kurulmuş olması doğru değildir. Davacı vekilinin temyiz itirazları yerindedir.Kabulü ile yerel mahkeme kararının (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 27.04.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.