Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 6113 - Karar Yıl 2007 / Esas No : 4997 - Esas Yıl 2007





MAHKEMESİ : BOLU 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 24/01/2007NUMARASI : 2002/504-1Taraflar arasında görülen davada;Davacı, dava dışı torunu M...nın kendisine ev yapacağını küçük bir yer vermesini istediğini,buna rıza gösterdiğini,ancak torunu ile eşi olan davalı H..’nin tüm mallarını temlik etmiş gibi,çekişmeli ...ve ..parsellerin maliki iken davalı H..’nin üzerine alıp,komşusu olan diğer davalı İsmail’e temlik ettiğini,dolandırıldığını ileri sürüp, tapu iptal ve tescil isteğinde bulunmuştur.Davalı İ.., iyiniyetli olduğunu bildirerek,davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, ehliyetsizliğin sabit olduğu gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.Karar, davalı İ.. tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla;Tetkik Hakim.. raporu okundu,düşüncesi alındı.Dosya incelendi,gereği görüşülüp düşünüldü -KARAR-Dava, hile ve ehliyetsizlik hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, ehliyetsizlik iddiası sabit görülerek davanın kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacı M..'in maliki olduğu ...ve .. parsel sayılı taşınmazlardaki 3/4 payının torununun eşi olan davalı H..'ye 9.4.2002 tarihli akitle satış suretiyle temlik ettiği, onun da aynı taşınmazları 2.9.2002 tarihinde davalı İ..e intikal ettirdiği anlaşılmaktadır. Öte yandan, her nekadar davayı ehliyetsiz olan M...açmışsa da, yargılama aşamasında kendisine vasi atandığı ve Türk Medeni Kanununun 462.maddesi uyarınca husumete izin alındığı, davanın devamı sırasında da davacı M...in öldüğü, mirasçılardan H...'nin davayı takip ettiği görülmektedir.Öncelikle, davacı M.. yargılama aşamasında öldüğüne göre mirasçılarının tespit edilmek suretiyle tümünün davada yer almalarının gerektiği tartışmasızdır. Mahkemece, M..'in tüm mirasçılarına davada yer verilmemiş ve usulü dairesinde taraf teşkili oluşturulmadan neticeye gidilmiştir.Diğer taraftan, davacı M..in Adli Tıp Kurumundan alınan rapor uyarınca akit tarihinde ehliyetsiz olduğu saptanmıştır.O halde, davalı H..'ye yapılan satışın, davacının ehliyetsiz olması sebebiyle geçersiz olacağı kuşkusuzdur.Ne varki, ondan edinen ve ikinci el durumunda bulunan davalı İ...in Türk Medeni Kanununun 1023.maddesi gereğince koşullarının gerçekleşmesi halinde ediniminin korunacağında şüphe yoktur. Oysa, mahkemece bu hususta araştırma yapılmış değildir.Bilindiği üzere; hukukumuzda, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alış verişte bulunmaları satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları,dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle,alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiş tir.Bu amaçla Medeni Kanunun 2.maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988 ve 989, tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023.maddesinin özel hükümleri getirilmiştir.Öte yandan bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır.İşte bu nedenle Devlet,nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş,bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış,iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş,değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarakta tapuya itimat edip, taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur.Belirtilen ilke M.K.nun 1023.maddesinde aynen "tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan 3 ncü kişinin bu kazanımı korunur" şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024.maddenin 1.fıkrasına göre "Bir ayni hak yolsuz olarak tesçil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken ..ncü kişi bu tesçile dayanamaz" biçiminde öngörülmüştür.Ne varki; tapulu taşınmazların intikallerinde,huzur ve güveni koruma,toplam düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin,iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır.Gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse diğer yanda ise kendisi için maddi,hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır.Bu nedenle yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı,kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta,şeklen iyi niyetli gözükeni değil,gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması,bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir. Nitekim bu görüşten hareketle "kötü niyet iddiasının def'i değil itiraz olduğu,iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğin den (resen) nazara alınacağı ilkeleri 8.ll.l99l tarih l990/4 esas l99l/3 sayılı İnançları Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşlerde aynı doğrultuda gelişmiştir.Hal böyle olunca, öncelikle dava dışı başkaca mirasçılarının varlığının saptanması halinde, terekenin elbirliği mülkiyetine tabi tutulduğu gözetilmek suretiyle tüm mirasçıların davada yer almalarının sağlanması, sonra da ikinci el durumundaki davalı İsmail yönünden yukarıda belirtilen ilkelerde gözetilerek, iyiniyet araştırması yapılması, ondan sonra bir hüküm kurulması gerekirken, eksik incelemeye dayalı olarak karar verilmiş olması doğru olmadığı gibi, ölümle şahsiyeti son bulan kişi adına tescil kararı verilmiş olması da isabetli değildir. Davalının, temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 28.5.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.