Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 6098 - Karar Yıl 2012 / Esas No : 1138 - Esas Yıl 2012





MAHKEMESİ : SİLİVRİ 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 01/06/2011NUMARASI : 2007/554-2011/303Yanlar arasında görülen tapu iptali-tescil davası sonunda, yerel mahkemece asıl ve birleşen davanın, kısmen kabulüne ilişkin olarak verilen karar davacılar vekilleri ve bir kısım davalılar vekilleri tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 25.05.2012 Cuma günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalılardan C.A. vd. Vekili Avukat D. Ç. ile diğer temyiz eden davacı asil H.B. ve vekili Avukat Y.Ç. geldiler, davetiye tebliğine rağmen diğer temyiz eden davalı C.A.vekili Avukat ve temyiz edilen davalı M.C.Y. vekili Avukat, davalı K.G.vekili Avukat ve davalı asil F. Kotel gelmediler, yokluklarında duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:Dava ve birleşen dava, ehliyetsizlik ve muris muvazaası hukuksal nedenlerine dayalı pay oranında tapu iptal ve tescil isteklerine ilişkindir.Mahkemece, asıl ve birleşen davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; birleştirilerek görülen davada, davacıların ve bir kısım davalıların ortak miras bırakanı S.B.'ın, çekişme konusu 413 parsel sayılı taşınmazını bizzat 27.10.2006 tarihinde davalı Kenan'a satış suretiyle temlik ettiği; çekişme konusu 1749, 1750, 1792, 2737 taşınmazlarının ise murise vekaleten dava dışı M. Ç. tarafından diğer davalı M. 31.7.2007 tarihinde satış yoluyla devredildiği; davacıların, temlik ve vekaletname tarihlerinde miras bırakanın ehliyetsiz bulunduğunu, kaldı ki, yapılan temliki işlemlerin, mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek, miras payları oranında tapu iptal ve tescil isteğinde bulundukları; dava dilekçesi içeriğine göre, ehliyetsizlik ve muris muvazaası hukuksal nedenlerine birlikte dayandıkları anlaşılmaktadır.Hemen belirtilmelidir ki, davada dayanılan maddi olaylar bakımından birkaç hukuki nedenin bir arada gösterilmesinde ilke olarak usul ve yasaya aykırı bir yön yoktur. (HGK. 11-4.990 T. 990/1-152 Esas, 990/236 SK.) O halde, davada, ehliyetsizlik hukuki sebebi yanında, muris muvazaası hukuksal nedeninede dayanıldığına göre, hukuki ehliyetin kamu düzeni ile ilgili olması sebebiyle mahkemece kendiliğinden gözetilerek, önemine binaen öncelikle inceleme yapılması gerekeceği kuşkusuzdur.Ne varki, mahkemece ehliyetsizlik yönünden hüküm kurmaya elverişli ve yeterli bir araştırma yapılmış değildir. Bilindiği üzere; davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Medeni Kanunun “ fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir “ biçimindeki 9. maddesi hükmüyle hak elde edebilmesi, borç ( yükümlülük ) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlamış. 10. maddesinde de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin ( reşit ) olmayı kabul ederek “ ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır. “ hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü “ eylem ve işlev ehliyeti olarak ta tarif edilerek aynı yasanın 13. maddesinde “ yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk yada bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranmaeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.Hemen belirtmek gerekir ki, Medeni Kanununun 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından karşı tarafın iyi niyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı 11.6.1941 tarih 4/21)Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında bir kimsenin ehliyetinin tesbitinin şahıs ve mamelek hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar. Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta müşahede kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar H.U.M.K.’nun 286 maddelerinde belirtildiği gibi bilirkişinin “rey ve mutaalası” hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.Hele ayırt etme gücünün nisbi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli Tıp Kurumundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen Medeni Kanunun 409/2 maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür. O halde; yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde, tarafların delilleri eksiksiz toplanmak suretiyle tahkikat yapıldıktan sonra, miras bırakanın çekişmeli taşınmazların temlik edildiği 27.10.2006 ve 31.7.2007 tarihlerinde ve vekaletnamenin düzenlendiği 30.7.2007 tarihinde hukuki ehliyeti haiz olup olmadığının kuşkuya yer vermeyecek şekilde belirlenmesi; hasıl olacak sonuca göre, miras bırakanın hukuki ehliyeti haiz olmadığının belirlenmesi halinde ehliyetsizlik hukuksal nedenine dayalı talebin; ehliyetli olduğunun anlaşılması halinde ise, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı isteğin değerlendirilmesi gerekirken, eksik soruşturma ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir. Davacılar ve bir kısım davalıların temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 21.12.2011 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden tarafların vekilleri için 900.00.-'er TL. duruşma avukatlık parasının karşılıklı olarak alınıp birbirlerine verilmesine, 25.05.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.