MAHKEMESİ : EMİRDAĞ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 17/03/2004NUMARASI : 2002/849-169Taraflar arasında birleştirilerek görülen davada;Davacı, tapuda davalı adına kayıtlı .parsel sayılı taşınmazın çekişmeli bölümünün davalı tarafından kendisine bağışlandığını, taşınmaza iyiniyetle bine ve ahır yaptığını ileri sürerek, bağış nedeniyle tapu iptal ve tescil olmadığı takdirde temliken tescil isteğinde bulunmuştur.Davalı, davanın reddini savunmuş, kayden maliki bulunduğu1 ve .. parsel sayılı taşınmazlarını haksız olarak davalının kullandığını bildirip birleşen dava ile elatmanın önlenmesini istemiştir.Mahkemece, asıl ve birleşen davaların kısmen kabulüne karar verilmiştir.Karar, davalı karşı davacı S....S... tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi ..... raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü. -KARAR-Dava, temliken tescil birleşen dava, çaplı taşınmaza elatmanın önlenmesi isteğine ilişkindir.Mahkemece, asıl ve birleşen davaların kısmen kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu .. ve ..parsel sayılı taşınmazların kayden davacı S..ya ait olduğu .. nolu parselin bilirkişi krokisinde yeşille gösterilen bölümü üzerinde davalı C...'in evi ve ahırının bulunduğu, anılan bu parselin kırmızı ile işaretli bölümü ile ...nolu parselin tamamının yine davalı C.. tarafından haklı ve geçerli bir neden bulunmaksızın kullandığı anlaşıldığına göre, .. nolu parselin tamamı ile .. nolu parselin bilirkişi krokisinde kırmızı ile gösterilen bölümüne davalı C...in elatmasının önlenmesine karar verilmiş olması doğrudur.Ancak, .nolu parselin içerisinde ahır ve evin yer aldığı, krokide yeşille gösterilen bölüm yönünden temliken tescil davasının kabulü yönünde hüküm kurulmasının yasal olduğu söylenemez.Bilindiği üzere; başkasının taşınmazına,temelli ve kalıcı nitelikte yapı yapılması durumunda,Medeni Kanunun 684 ve 718maddelerinin hükümleri gereğince yapı üzerinde veyaaltında bulunduğu taşınmazın tamamlayıcı parçası(mütemmim cüzü) haline geleceğinden ana taşınmazın mülkiyetine tabi olur.Yasa koyucu bu konumdaki taşınmazmaliki ile yapıyı yapan kişi arasındaki ilişkiyi genelhükümlere bırakmamış Medeni Kanunun 722,723,724maddelerinin özel hükümleri ile düzenlemeyi uygun bulmuştur.Bir kimse kendi malzemesi ile başkasının taşınmazınasürekli esaslı ve tamamlayıcı(mütemmim cüz)nitelikte yapıyapmışsa ve (Medeni Kanunun 724 maddesine göre),"yapının değeri açıkça arazinin değerinden fazlaysa iyiniyetli taraf uygun bir bedel karşılığında yapının ve arazinin tamamının veya yeterli bir kısmının mülkiyetinin malzeme sahibine verilmesini istiyebilir."Söz konusu madde hükmünden açıkça anlaşıldığı üzere aşınmazın mülkiyetinin yapı malikine verilebilmesi için öncelikli koşul iyi inançtır. Öngörülen iyi inancın Medeni Kanunun 3.maddesinde hükme bağlanan subjektif iyi inanç olduğunda kuşku yoktur.Bu kural, elattığı taşınmazın başkasının mülkü olduğunu bilmemesini veya beklenen tüm dikkat ve özeni göstermesine karşın bilecek durumda olmamasını;yada yapıyı yapmakta haklı bir sebebin bulunmasını ifade eder.Böyle bir davada iyi inançlı olduğunu iddia eden kişinin l4.2.l95l tarih l7/l sayılı İçtihatları Birleştirme Kararında belirtildiği gibi bu iddiasını ispat etmesi gerekir. İkinci koşul ise, yapı kıymetinin taşınmazın değerinden açıkça fazla olmasıdır.Bu koşul, dava gününe ve objektif esaslara göre saptanmalı fazlalık ilk bakışta kolayca anlaşılmalıdır.Üçünçü koşul olarakta yapıyı yapan, taşınmaz malikine uygun bir bedel ödemelidir. Uygun bedel genellikle yapı için lazım olan arsa miktarının dava tarihindeki gerçek değeri olarak kabul edilmekte isede büyük bir taşınmazın bir kısmının devri gerektiğinde geri kalan kısmın bedelinde meydana gelecek noksanlıklar,varsa taşınmaza bağlı öteki zararlar gözönünde bulundurularak bu bedelin aşılması hak ve nesafet kuralı gereğidir.Hemen belirtmek gerekirki,temliken tescil isteme hakkı ancak,yapı yapıldığı sıradaki taşınmazın maliki olan kişiye karşı açılacak davada ileri sürülebilecek bir kişisel hak olup,yenilik doğurucu bu dava sonunda,verilen kararın kesinleşmesinden sonra ayni hakka dönüşebilir.Öte yandan,Medeni Kanunun 722. maddesi taşınmaz malikine rızası olmaksızın yapılmış ve yıkımı aşırı zarar doğurmayan yapının yıkımını isteme hakkı tanımış, yıkım masrafının yapı malikine ait olacağını hükme bağlamıştır.Ne varki,yasada aşırı zarar kavramı tanımlanmadığından yasa koyucunun bu yöndeki asıl amacının göz önünde tutulmasında yarar vardır.Değinilen maddenin düzenlemesine yol açan asıl neden, meydana getirilen yapının korunmasındaki mevcut olan genel iktisadi yarardır.Diğer bir söyleyişle yapının yıkımı halinde dava tarihine göre objektif ölçüler içerisinde tesbit edilecek zararın çok fazla olması aşırı zararın varlığını gösterir.Bununla birlikte gerektiğinde özel ve teknik hususlarda uzman bilirkişilerin bilgisine başvurulmak suretiyle taşınmaz sahibinin o yapıdan yararlanma derecesi arsanın bütünlüğünün bozulup bozulmaması taşınmazın değerinde doğacak noksanlık gibi subjektif olgularda dikkate alınmalıdır.Aşırı zarar doğması sebebiyle yapı yıkılamadığı takdirde taşınmaz malikinin mamelekinde sebepsiz bir zenginleşme meydana geleceğinden,taşınmaz malikinin malzeme malikine (muhik) bir tazminat vermesi gerektiği,malzeme maliki iyi niyetli değilse tazminat miktarının,levazımın en az kıymetini geçemiyeceği, aynı yasanın 723.maddesinde belirtilmiştir.Bu durumda,4.3.l953 tarih l0/3 sayılı İçtihatları Birleştirme Kararının gerekçesinde benimsenen ve uygulamada kararlılık kazanmış ilke uyarınca aşırı zarar nedeniyle yapı yıkılamıyorsa,iyi veya kötü niyete göre, haklı (muhik) tazminat veya en az levazım bedelini ödeyip ödemiyeceği,arsa malikinden sorulmalı,kabul ettiği takdirde bu bedel karşılığı yapının taşınmaz malikine aidiyetine karar verilmeli,aksi halde yıkım isteği reddedilmelidir.Maddedeki (muhik tazminat)sözcüğünden salt inşaat bedeli değil olayın özelliğine göre,Medeni Kanunun 4.maddesinden aldığı yetkiye dayanarak hakimin takdir edeceği en uygun bedel (asgari levazım bedeli) ise,taşınmaz maliki yönünden yapının subjektiff (öznel)olarak taşıdığı değer anlaşılmalıdır.Somut olaya gelince; taşınmazın içerisinde bulunan yapıların değeri gözetildiğinde yıkımın fahiş zarar doğurmayacağı kuşkusuzdur.Öte yandan; 3402 sayılı kadastro yasasının 19.maddesi uyarınca muhtesat olarak davalı adına kütüğün beyanlar hanesinde anılan yapılar gösteriilmediğine göre,1996 tarihli kadastro tespiti sırasında yapıların taşınmazda yer almadığı, kadastrodan sonra inşa edildiği anlaşılmaktadır. Bu durumda çaplı taşınmaza yapılanmada temliken tescil isteğinin koşullarından olan iyiniyetin bulunduğu söylenemez.Diğer taraftan davalının kendisine bağış yapıldığı yönündeki savunması da kanıtlanmış değildir.O halde, anılan bu olgular yukarda değinilen ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde, Türk Medeni Kanununun 724.maddesinde öngörülen temliken tescil koşullarının davalı C...y....gerçekleştiği kabul edilemez.Kabule göre de ifrazın Belediye Başkanlığının yazısına dayalı olarak mümkün olduğu kabul edilmiştir.Hemen belirtilmelidirki, 3194 Sayılı İmar Yasasının ...ve ...maddeleri gereğince ifrazın mümkün olup olmadığının da, Belediye Encümen kararına dayanması gerekir.Öyle ise, kabul tarzı itibarıyle de, hükmün doğru olduğu söylenemez.Hal böyle olunca; .. parsel sayılı taşınmazın, teknik bilirkişi rapor ve krokisinde yeşille gösterilen bölümleri yönünden birleşen davanın davacısı S...'nın elatmasının önlenmesi isteğinin kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.Davalı (birleşen davacı) S..Ş...'nın temyiz itirazları yerindedir.Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 28.5.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.