MAHKEMESİ : BEŞİKDÜZÜ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 12/12/2011NUMARASI : 2010/117-2011/81Yanlar arasında görülen tapu iptali-tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimiraporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü; Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı pay oranında tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Oysa dosya içeriği ve toplanan delillerden; murisin 19-04-1999 tarihli akit ile 316 parseldeki 28/140 hissesini yarı hisse ile davalılar H. ve B. satış 300 milyon bedelle satış biçiminde temlik ettiği, uzman bilirkişilerce gerçek değerin 3180.-TL olarak belirlendiği ve davacının mirasçıdan mal kaçırma amaçlı işlem yapıldığını söyleyerek eldeki davayı açtığı anlaşılmaktadır.Uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Somut olaya gelince; davacının kız, davalıların oğlan ve oğlandan olma torun oldukları, mirasbırakanın malvarlığı ve emekli maaşı açısından taşınmaz satımına ihtiyacının bulunmadığı, aşırı harcama yapmadığı, yöresel adetler gereği oğlan ve oğlandan olma torunun üstün tutulduğu, temlikte gösterilen bedel ile temlike konu payların gerçek değeri arasında yaklaşık 10 kat farkın bulunduğu anlaşılmaktadır.Belirlenen tüm bu olgular açıklanan ilkelerle değerlendirildiğinde sözü edilen temlikin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı, bedelsiz, kısaca muvazaalı olduğu sonucuna varılmaktadır.Hal böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken aksine düşünce ile reddine karar verilmesi doğru değildir.Davacının temyiz itirazı yerinde değildir.Kabulu ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 23.05.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.