MAHKEMESİ: ANTALYA 7. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ: 28/12/2007NUMARASI: 2007/165-2007/403Taraflar arasında görülen davada;Davacı, kayden paydaşı bulunduğu 731 parsel sayılı taşınmazdaki evi kendisinin yaptırdığını, evde davalıların bir müddet oturmalarına muvafakat ettiğini, evden çıkmalarını istediğinde davalıların evde hak iddia ettiklerini ileri sürüp taşınmazdaki yapıyı kendisinin yaptığının tespiti ile elatmanın önlenmesine karar verilmesini istemiştir.Davalılar F. ve E., dava konusu taşınmazdaki yapıyı miras bırakan A. G.’ün yaptırdığını, yıllardır taşınmazı kullandıklarını, taşınmazda kendilerinin de paydaş olduklarını, binanın davacı ile ilgisi olmadığını belirtip, davanın reddini savunmuşlardır. Davalı N., yargılamaya katılmadığı gibi davaya cevap da vermemiştir.Mahkemece, çekişme konusu taşınmazda tarafların paydaş oldukları, davacının payına karşılık taşınmazda kullandığı yer bulunduğu, intifadan men koşulunun oluşmadığı, dava konusu binayı miras bırakanın yaptırdığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Karar, davacı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü. -KARAR-Dava, paydaşlar arasında elatmanın önlenmesi, muhtesatın aidiyetinin tespiti isteğine ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; çekişme konusu 731 parsel sayılı taşınmazda davacı ve davalılar N. ile F.'nın, miras bırakanı A. ile davalı,ın paydaş bulundukları, ayrıca dava dışı bir çok paydaşın olduğu, davalılar F.ve E.ın taşınmazdaki niza konusu evi kullandıkları, davalı N.'in, fiilen taşınmazda kullandığı bir yer olmadığı anlaşılmaktadır.Davaya konu binanın dosya kapsamına göre murisin sağlığında ve muris tarafından yapıldığı belirlenmek suretiyle mahkemece muhtesatın aidiyetinin tespitine ilişkin davanın reddedilmiş olmasında bir isabetsizlik yoktur. Davacının bu yöne ilişkin temyiz itirazları yerinde değildir, reddine. Davacının elatmanın önlenmesi isteğine ilişkin temyiz itirazlarına gelince; Bilindiği üzere; paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamayan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan payına vaki elatmanın önlenilmesini her zaman istiyebilir. Hatta elbirliği mülkiyetinde dahi paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine elatmanın önlenilmesi davası açabilir. Ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa açacağı elatmanın önlenilmesi davasının dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu elatmanın önlenilmesi davası ile değil, kesin sonuç getiren taksim veya şuyun satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir.Öte yandan, yurdumuzda sosyal ekonomik nedenlerle kırsal kesimlerden kentlere aşırı akım, nüfus çoğalması, büyük mesken ve işyeri ihtiyacı nedeniyle hızlı yapılaşma karşısında görevli mercilerin aciz kalmaları veya çeşitli nedenlerle göz yummaları sonucu, izinsiz, ruhsatsız, resmi kayıtlara bağlanmayan büyük yerleşim alanları oluştuğu, bu arada paylı taşınmazların tapuda resmi ifrazları yapılmadan paydaşlar arasında haricen veya fiilen taksim edilip üzerlerine büyük mahalleler hatta beldeler yapıldığı bir gerçektir. Bilindiği üzere Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanununun 2l3, Tapu Kanununun 26. maddeleri hilafına tapulu taşınmazlarda harici veya fiili taksim ile payların mülkiyeti ana taşınmazdan ayrılamaz. Nevarki, taşınmazın kullanma biçimi tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşma ile belirlenmiş yada fiili bir kullanma biçimi oluşmuş, uzun süre paydaşlar bu durumu benimsemişlerse kayıtta paylı, eylemsel olarak (fiilen) bağımsız bu oluşumun tapuda yapılacak resmi taksime veya şuyun satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde bir imar uygulaması yapılmasına kadar korunması, "akte vefa" kuralının yanında Medeni Kanunun 2. maddesinde düzenlenen iyi niyet kuralının da bir gereğidir. Aksi halde, pekçok kimse zarar görecek toplum düzeni ve barışı bozulacaktır. O halde, paydaşlar arasındaki elatmanın önlenilmesi davalarında öncelikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planın olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulmalı, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terk edildiği saptanılmalı, harici veya fiili taksim yoksa uyuşmazlık yukarıda değinildiği gibi, Medeni Kanunun müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmelidir. Somut olaya gelince; dava konusu taşınmazla ilgili paydaşlar arasında fiili taksim ve kullanma biçimi konusunda bir anlaşma olduğu belirlenmiş değildir. Öte yandan, N.dışındaki davalıların bu taşınmazı paydaş sıfatıyla kullandıkları sabittir. Ancak, davacı yönünden intifadan men koşulunun oluşup oluşmadığı saptanmamıştır. Bu yön gözetilmeden davacının taşınmazda kullandığı yer olduğu varsayımıyla davanın reddedilmiş olması doğru değildir.Diğer taraftan davalı N. sadece paydaş A.'nin mirasçısı olması sıfatıyla davada taraf gösterilmiş olup adı geçen hakkındaki davanın, sıfattan reddi gerekirken esastan hüküm kurulmuş olması da doğru görülmemiştir.Hal böyle olunca; yukarıda açıklanan ilke ve olgular doğrultusunda araştırma yapılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm tesisi isabetsizdir. Davacının bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 12.05.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.