Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 5981 - Karar Yıl 2016 / Esas No : 17125 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTaraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ...'ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;-KARAR-Dava, tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir. Davacı, mirasbırakan eşi ...nın 52 parça taşınmazını evlatlığı olan davalıya satış göstermek suretiyle devrettiğini, temliklerin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek, tapu iptal ve miras payı oranında tescile, mümkün olmadığı takdirde muris adına tescile karar verilmesini istemiştir. Davalı, iddiaların doğru olmadığını, davacının miras payına isabet edecek şekilde davalıya da taşınmaz verdiğini, ancak onun isteği üzerine ilk evliliğinden olan çocuğu Mehmet Kandemir üzerine devirlerin yapıldığını, murisin mal paylaştırma amacıyla hareket ettiğini belirterek davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, Türk Medeni Kanunu'nun 559. maddesi hükmü gereğince davanın hak düşürücü süre olan 1 yıllık zaman dilimi içerisinde açılmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Hemen belirtmek gerekir ki; olayları bildirmek taraflara, hukuki nitelemeyi tespit ederek uygulanacak kanun hükmünü bulup tatbik etmek hakime aittir.Somut olayda; iddianın içeriğine göre davadaki istek, miras bırakanın ölüme bağlı olarak gerçekleştirdiği tasarrufun iptali ile ilgili olmayıp, hukuksal dayanağını Türk Borçlar Kanunu'nun 19. maddesi (mülga Borçlar Kanunu'nun 18. maddesi) ve 1.4.1974 tarih ½ sayılı İçtihadı Birleştirme Kararından alan muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescildir.Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 237. (Borçlar Kanunu'nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu'nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Öte yandan; muris muvazaasına dayalı tapu iptal ve tescil davaları kural olarak herhangi bir zamanaşımı veya hak düşürücü süreye tabi olmaksızın her zaman açılabilir. Dava hakkı da miras bırakanın ölümü ile doğar. Bu kuralın tek istisnası, miras bırakanın kadastro tespitinden önce ölmesi halidir. Hâl böyle olunca; yukarıda açıklanan ilke ve olgular gözetilmek suretiyle işin esasına girilmesi, taraf delillerinin eksiksiz toplanıp soruşturmanın tamamlanması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir. Davacı vekilinin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3. maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 12.05.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.