MAHKEMESİ : KÜÇÜKÇEKMECE 4. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 12/09/2013NUMARASI : 2012/307-2013/481Taraflar arasında görülen tapu iptal ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar, davalılardan Y.. E.. tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 21.04.2015 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat Y...M... Ü... geldi, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilen vekili Avukat gelmedi yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:-KARAR-Dava , vekâlet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.Davacı, Almanya'da ikamet ettiğini, davalılardan oğlu olan Ramazan'ın taşınmazların elektrik, su doğalgaz ve diğer tüm işlemlerini takip etmesi amacıyla kendisine vekâletname göndermesini istediğin, oğluna güvenerek bu işlemlerin yanında yaşlı ve rahatsız olması nedeniyle her ihtimale karşılık olarak satış yetkisini de vekaâletnameye yazdırmak suretiyle davalı Ramazan'ı vekil tayin ettiğini, davalı vekil Ramazan'ın vekâlet görevini kötüye kullanarak 3451 parsel sayılı taşınmazdaki 60/350 payı diğer davalı ve aynı zamanda binayı inşa eden müteahhit olan Y.. E..'e temlik ettiğini, davalı Yüksel'in de vekil Ramazan ile el ve işbirliği içerisinde olduğunu ileri sürerek, tapu iptal ve tescil isteminde bulunmuştur.Davalı Yüksel, davaya konu taşınmazdaki payı bedelini ödemek suretiyle satın aldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, iddianın sabit olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriğinden toplanan delillerden; çekişme konusu 3451 parsel sayılı taşınmazdaki 60/350 payın davacı adına kayıtlı iken vekili R.. K.. tarafından 19.04.2012 tarihinde davalı Y.. E..'e satış suretiyle temlik edildiği anlaşılmaktadır.Ne varki, mahkemece yapılan keşif neticesinde dava konusu taşınmazdaki 60/350 payın arsa değerinin 108.000,00 TL, yapı değerinin ise 133.064,33 TL olup toplam dava değerinin 241,769,19 TL olduğunun tespit edildiği, 09.05.2013 tarihli celsede davacı vekiline eksik harcın ikmal edilmesi için 2 haftalık kesin süre verildiği ve eksik harcın yatırılmadığı anlaşılmaktadır.Bilindiği üzere; davaların kısa zamanda sonuçlandırılması, adaletin bir an önce tecellisi için, taraflarca veya Mahkemelerce yapılması gereken bir kısım adli işlemler sürelere bağlanmıştır. Bu sürelerin bazılarını kanun bizzat belirlerken bir kısmını işin özelliğine, tarafların durumlarına göre belirlemesi için hakime bırakmıştır. Kanuni süreler açıkça belirtilen ayrıcalıklar dışında kesindir. Bu nedenle 6100 sayılı HMK. nun 90. (1086 sayılı HUMK.nun 159.) maddesinde açık hükmünde belirtildiği gibi kanunun tayin ettiği süreler hakim tarafından azaltıp çoğaltılamaz. Buna karşın, 6100 sayılı HMK. nun 94. (1086 sayılı HUMK.nun 163.) maddesine göre hakimin belirlediği süreler ise kural olarak kesin değildir. Hakim tayin ettiği süreyi henüz dolmadan azaltıp çoğaltacağı gibi, süre geçtikten sonra tarafın isteği üzerine yeni bir süre tanıma yoluna da gidebilir. Bu takdirde verilen ikinci süre kesindir. Ancak, hakim kendi belirlediği sürenin kesin olduğuna da karar verebilir.Kesin sürenin tayin edilmesi halinde, karşı taraf yararına usuli kazanılmış hak doğacagı da kuşkusuzdur. Hemen belirtmek gerekir ki, ister kanun, isterse hakim tarafından tayin edilmiş olsun kesin süre içerisinde yerine getirilmeyen bir işlemin bu süre geçtikten sonra yerine getirilmesine yasal olanak yoktur. Böylece kesin sürenin kaçırılması; o delile veya hakka dayanamamak gibi ağır sonuçları birlikte getirmekte, bazen davanın kaybedilmesine dahi neden olmaktadır. Bu itibarla geciken adaletin de bir adaletsizlik olduğu düşüncesinden hareketle, davaların yok yere uzamasını veya uzatılmak istenmesini engellemek üzere konan kesin süre kuralı, kanunun amacına uygun olarak kullanılmalı, davanın reddi için bir araç sayılmamalıdır. Öncelikle, kesin süreye ilişkin ara kararı her türlü yanlış anlaşılmayı önleyecek biçimde açık ve eksiksiz yazılmalı, yapılacak işler teker teker belirtilmelidir. Bunun yanında verilen süre yeterli, emredilen işler, gerekli ve yapılabilir nitelik taşımalı, ayrıca hakim süreye uyulmamanın sonuçlarını açıkca anlatmalı, tarafları uyarmalıdır. Öte yandan, kesin süre tarafların yanında hakimi de bağlayacağından uyulmaması halinde gereği hakim tarafından hemen yerine getirilmelidir.Somut olaya gelince mahkemece; verilen kesin sürenin yukarıda açıklanan ilke ve olgulara uygun olduğunu söyleyebilme olanağı yoktur. Mahkemece yatırılması gereken eksik harcın miktarı ara kararında belirtilmemiştir. Öte yandan harcın tamamlanmamış olması, 492 Sayılı Harçlar Kanununun 30. maddesi delaletiyle 6100 sayılı HMK. nun 150. (1086 sayılı HUMK.nun 409.) maddesi uyarınca işlem yapılmasını zorunlu kılar. Hal böyle olunca; öncelikle eksik harcın tamamlattırılması konusunda davacıya yöntemine uygun önel verilmesi, harcın tamamlanmaması halinde dosyanın işlemden kaldırılması, tamamlanması halinde ise yargılamaya devam edilerek hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere hüküm kurulması isabetsizdir. Davalının bu yöne ilişkin temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair hususların şimdilik incelenmesine yer olmadığına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 31.12.2014 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 1.100.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenden alınmasına, 21.04.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.