Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 5918 - Karar Yıl 2010 / Esas No : 4976 - Esas Yıl 2010





MAHKEMESİ : MANİSA 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 24/11/2009NUMARASI : 2007/375-2009/391Taraflar arasında görülen davada; Davacı, davalı ile yapılan ölünceye kadar bakım sözleşmesi ile 3657 ve 2967 parsel sayılı taşınmazların adına tescil edildiğini, sonradan sözleşmenin iptal edilerek anılan taşınmazların davalı adına tescil edildiğini, ancak taşınmazlarda faydalı masraflar yaptığını ve davalının sebepsiz zenginleştiğini ileri sürerek 28.000,00.-TL nin yasal faizi ile davalıdan tahsilini istemiştir.Davalı, davanın reddini savunmuş, karşılık davasında ise; kayden maliki olduğu taşınmazlara karşı davalının haksız olarak müdahalesine devam ettiğini ileri sürerek elatmanın önlenmesi, dikilen ağaçların ve bağ evinin yıkımına, 32.600,00.-TL toplam zararının faizi ile birlikte tazminini istemiştir.Mahkemece, iddiaların sabit olduğu gerekçesi ile asıl ve karşılık davaların kısmen kabulüne karar verilmiştir. Karar, taraf vekillerince süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi ...'nın raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü. Asıl dava, sebepsiz zenginleşmeye dayalı tazminat, karşı dava ise, çaplı taşınmaza elatmanın önlenmesi, yıkım ve ecrimisil isteklerine ilişkindir. Mahkemece, asıl ve karşılık davaların kısmen kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; mahkemece kısa kararda "...arazi ve meyva ağaçlarından dolayı istenilen 17.600.00.-TL ecrimisil taleplerinin kabulüne, fazla istemin reddine" karar verilmiş; gerekçeli kararın 2.fıkrasının a bendinde ise, "...17.600.00.-TL haksız işgal tazminatının karşılık davalı A.S.den alınarak karşılık davacı M.A.'ın tek mirasçısı N. S.'a verilmesine. Kabul edilen bu miktar 10 eşit parçaya bölünüp ortaya çıkan 1.760.00.-TL için 1998 yılbaşından itibaren, 12.09.2007 karşılık dava tarihine kadar geçecek sürede, 1.760.00.-TL bu miktar yönünden her yıl için her yıl başından itibaren ayrı ayrı yasal faiz yürütülmesine..." şeklinde hüküm kurularak kısa kararla çelişkili olarak gerekçeli karar oluşturulmuştur.Bilindiği gibi; tarafların tüm delilleri toplanıp, tetkik edildikten ve HUMK.'nun 376.maddesine göre; son sözleri dinlenip duruşmanın bittiği bildirildikten sonra hakimin; aynı yasanın 388.maddesi uyarınca kararı gerekçesi ile birlikte (tam olarak) yazması ve hüküm sonucunu 389.maddede öngörülen biçimde tefhim edilmesi asıldır. Ne varki, uygulamada söz konusu yasanın 381.maddesinin son fıkrasının getirdiği ayrıcalığa dayanılarak bazı zorunlu nedenlerle sadece hükmün sonucu tutanağa geçirilip, tefhim edilmekte, gerekçeli karar daha sonra yazılmaktadır. İşte bu gibi hallerde HUMK.'nun 389.maddesine uygun olarak tarafların hak ve yükümlülüklerini açıkca gösteren tefhim ile aleniyet ve hukuki varlık kazanan kısa karara daha sonra yazılan gerekçeli kararın uygun olması zorunludur. Esasen kısa kararı yazıp, tefhim etmekle davadan elini çekmiş olan hakimin artık bu kararını değiştirmesine yasal olanak yoktur. Öte yandan, kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili olması, yargılamanın aleniyeti, kararların alenen tefhim edilmesine ilişkin Anayasanın 141.maddesi ile HUMK.'nun yukarıda değinilen buyurucu nitelikteki maddelerine de aykırı bir durum yaratır. Ayrıca anılan husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hakime yükletilmiş bir ödevdir. Aksine düşünce ve uygulama yargı, yargıç ve kararlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile de bağdaşmaz. Değinilen ilke ve yasa hükümleri gözardı edilerek kısa karara çelişkili olarak gerekçeli karar yazılması doğru değildir. Hal böyle olunca, hükmün 10.04.1992 gün, 1992/7 esas, 1992/4 sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kararı çerçevesinde bir karar verilmek üzere HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair hususların şimdilik incelenmesine yer olmadığına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 26.05.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.