MAHKEMESİ: SARIYER 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ: 12/11/2009NUMARASI: 2006/283-2009/383Taraflar arasında birleştirilerek görülen davada; Davacı, miras bırakan babası M. Ö.'ün kendisinden ve dava dışı kız kardeşinden mal kaçırmak amacıyla davalı oğullarına verdiği vekaletle 57 ada 6 sayılı parseldeki payının büyük çoğunluğunu emanetçi konumundaki diğer davalılara muvazaalı biçimde devrettiğini ileri sürerek, tapu iptali ve terekeye iade, olmazsa maddi ve manevi tazminat isteğinde bulunmuştur.Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.Mahkemece, kanıtlanamadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir. Karar, davacı tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 25.5.2010 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden asil N.Ö.vekili Avukat E.Y. ile temyiz edilen asil S. T.vekili Avukat B.Ö.ve yine temyiz edilen vekili Avukat S.E.geldiler duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi .... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali-tescil, olmadığı takdirde tazminat isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Getirtilen kayıt ve belgelerden, çekişmeli 57 ada 6 sayılı parselin 36/100 payı miras bırakan M.Ö.adına kayıtlı iken, miras bırakanın bu payının 12/100'ünü 21.06.2001 tarihli vekaletname ile vekil kıldığı davalı oğlu M.vasıtasıyla 14.12.2004 tarihinde yarı yarıya davalılar A. S.ve S. T.'ya, üzerinde kalan 24/100 payın 20/100'ünü ise 21.03.2006 tarihli vekaletnameyle vekil kıldığı davalı oğlu M.vasıtasıyla 23.03.2006 tarihinde davalı C.A.'a satışlar yoluyla devrettiği, S.T.ile C. A.ın da miras bırakandan aldıkları payları sonradan diğer davalılar M., D. A.ve N.e sattıkları; taşınmaz hakkında dava dışı yükleniciyle kat karşılığı inşaat sözleşmesi düzenlenmiş olduğu ve taşınmazda iki bloktan oluşan sekiz katlı bina bulunduğu; ayrıca, miras bırakanın 25.05.2006'da ölmesiyle geride mirasçıları olarak davacı oğlu Nihat ile davalı oğulları M., M., A.ve dava dışı kızı H.'nin kaldığı görülmektedir.Davacı, miras bırakan babasının davalı oğulları lehine mal kaçırmak amacıyla pay temliklerini gerçekleştirdiğini, diğer davalıların da onlarla el ve işbirliği içinde hareket ettiklerini ileri sürerek eldeki davayı açmış ve tapuların iptaliyle terekeye döndürülmesini, olmazsa tazminat istemiştir.Davada, taşınmazın terekeye döndürülmesi istendiğine göre, mirasçılar arasında elbirliği (iştirak) halinde mülkiyet söz konusu olup, ilk önce iştirakin sağlanması kaçınılmazdır.Diğer taraftan, muris muvazaası yönünden hükme yeterli bir soruşturma yapıldığını söyleyebilmek de mümkün değildir.Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Nisbi muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için asıl amacını gizleyip, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklayarak devretmektedir.Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere, görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.Hemen belirtmek gerekir ki, bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün, diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Somut olayda, değinilen ilkeler gözetilmek suretiyle bir araştırma yapılmamış, miras bırakanın davalı oğulları ile diğer davalıların el ve işbirliği içinde hareket edip etmedikleri üzerinde durulmamıştır.Hal böyle olunca, öncelikle dava dışı mirasçı H.'nin davaya olurunun alınması ya da miras şirketine M.K.nun 640. maddesi uyarınca temsilci atanması, böylece davanın görülebilirlik koşulunun yerine getirilmesi; ondan sonra, toplanmış ve toplanacak deliller yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde değerlendirilerek temliklerin muvazaalı olup olmadığının, davalılar arasında el ve işbirliği bulunup bulunmadığının açıklığa kavuşturulması ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, usül ve esas bakımından eksik soruşturma ile yetinilip yazılı biçimde hüküm kurulması isabetsizdir.Davacının, temyiz itirazı açıklanan nedenlerden ötürü yerindedir. Kabulüyle, hükmün HUMK.'nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 24.12.2009 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 750.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edİLenden alınmasına, 25.5.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.