MAHKEMESİ : YERKÖY ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 06/11/2013NUMARASI : 2012/355-2013/874Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ...'ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;KARARDava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.Davacılar, mirasbırakanları M... Y...ılmaz'ın kayden maliki olduğu 61 ada 2 parsel, 1 ve 4 numaralı bağımsız bölümleri muvazaalı satış işlemi ile önce torunu M... Y...'a temlik ettiğini, bir süre sonra her iki taşınmazın davalıya devredildiğini, satış işlemlerinin mal kaçırmak amacıyla yapıldığını ileri sürerek tapu iptali ve miras payları oranında tescile karar verilmesini istemişlerdir.Davalı, yurt dışında çalışırken edindiği birikimlerle çekişmeli taşınmazları satın aldığını, murisin başka taşınmazlarının da bulunduğunu, sağlığında bir dükkan bir tarla olmak üzere iki taşınmazını satıp parasını davacılar ile birlikte harcadıklarını belirterek davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, temlik işlemlerinin muvazaalı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; mirasbırakan M... Y...'ın 28.09.2008 tarihinde öldüğü, geriye mirasçı olarak davacılar (10.08.1990 tarihinde evlendiği) eşi Güllü, kızı Nurgül ve önceki eşi Hatice'den olma evlatları (davalı) Hacı Ahmet, Makbule ve Züleyha'nın mirasçı olarak kaldıkları, 61 ada 2 parsel, 1 ve 4 numaralı bağımsız bölümlerin murise ait iken, muris tarafından 09.12.2002 tarihinde torunu olan M...Y..'a satış yoluyla temlik edildiği, 19/09/2007 tarihinde ise davalıya satılıp devredildiği anlaşılmaktadır.Davacılar, söz konusu temliklerinin mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmışlardır.Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada mirasbırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l.4.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere, görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanununun 706, Türk Borçlar Kanununun 237 ve Tapu Kanununun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.Hemen belirtmek gerekir ki, bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle mirasbırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşınmaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı,miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile mirasbırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Esasen, yukarıda da değinildiği üzere muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak açılan davaların hukuki dayanağını teşkil eden 1.4.1974 gün 1/2 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının mirasbırakanın gerçek iradesinin mirasçıdan mal kaçırmak olması halinde uygulanabilirliğinin kabulü gerekir. Somut olaya gelince; davacı Güllü'nün önceki evliliğinden olma çocukları olan davacı tanıkları, muris Mehmet'in çok sayıda taşınmazının bulunduğunu, maddi durumunun iyi olup mal satma ihtiyacı içinde olmadığını, torun M... Y...'ın satışın yapıldığı tarihte 18'li yaşlarda olduğunu ve geliri olmadığını, satışların gerçek olmadığını düşündüklerini ve daha önce muris ile anneleri Güllü'nün sattıkları bazı yerlerin de olduğunu beyan etmişler; davalı tanıkları, özellikle mirasçı olan Makbule ve Züleyha ise, murisin davacılarla birlikte daha önceden dava konusu olmayan bir dükkan ve tarla sattıklarını, daha sonra murisin dava konusu taşınmazları da satmaya karar verdiğini, yurt dışında olan davalı Hacı Ahmet'in eşine para gönderdiğini, bu paralar ile taşınmazların satın alındığını, torun M.. Y..'ın babası adına tapuda işlem yaptığını beyan etmişlerdir.Tüm dosya kapsamı ve dinlenen tanık beyanları ile, davacıların mirabırakanın mal kaçırmak amacıyla temlikte bulunduğu iddiasını kanıtlayamadıkları, çekişme konusu bağımsız bölümlerin muris tarafından davalıya gerçek bir satış işlemi ile devredildiği, davalının yurt dışında olması sebebiyle taşınmazların davalının oğlu olan M... Y... adına tescil edildiği, murisin geride çok sayıda taşınmazının olduğu ve sağlığında başka tasarruflarda da bulunduğu sabittir.Hal böyle olunca; davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm tesisi doğru değildir. Davalının, temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 21.04.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.