Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 5895 - Karar Yıl 2013 / Esas No : 4042 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ: KARATAŞ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ: 13/03/2012NUMARASI: 2010/278-2012/102Yanlar arasında görülen elatmanın önlenmesi ve ecrimisil davası sonunda, yerel mahkemece, davanın kısmen kabulüne ilişkin olarak verilen karar davacı ve bir kısım davalılar vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü.Dava, paydaşlar arasında elatmanın önlenmesi ve ecrimisil isteklerine ilişkindir.Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişmeli 113, 114, 115,117 parsel sayılı taşınmazların taraflar ile dava dışı kişiler adına paylı mülkiyet üzere kayıtlı olduğu, davacının payından yararlanmasına davalıların izin vermediklerini ileri sürerek payına vaki elatmanın önlenmesi ve ecrimisil istekleri ile eldeki davayı açtığı, yargılamanın devamı sırasında 20.10.2011 tarihinde davacının taşınmazlardaki 1/36 ve 4769/25200 paylarını T.e temlik ettiği, 6100 sayılı H.M.K.'nun 125. (1086 sayılı H.U.M.K.'nun 186.)maddesi gereğince davanın T. huzuru ile görüldüğü, mahkemece, 115 ve 113 parsel sayılı taşınmazlar yönünden davacının paya vaki elatmanın önelenmesi ve bu parsellere ilişkin ecrimisil isteğinin kabul??ne karar verildiği anlaşılmaktadır.Bilindiği üzere; paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamayan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan payına vaki elatmanın önlenilmesini her zaman istiyebilir. Hatta elbirliği mülkiyetinde dahi paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine elatmanın önlenilmesi davası açabilir. Ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa açacağı elatmanın önlenilmesi davasının dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu elatmanın önlenilmesi davası ile değil, kesin sonuç getiren taksim veya şuyun satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir. Öte yandan, yurdumuzda sosyal ekonomik nedenlerle kırsal kesimlerden kentlere aşırı akım, nüfus çoğalması, büyük mesken ve işyeri ihtiyacı nedeniyle hızlı yapılaşma karşısında görevli mercilerin aciz kalmaları veya çeşitli nedenlerle göz yummaları sonucu, izinsiz, ruhsatsız, resmi kayıtlara bağlanmayan büyük yerleşim alanları oluştuğu, bu arada paylı taşınmazların tapuda resmi ifrazları yapılmadan paydaşlar arasında haricen veya fiilen taksim edilip üzerlerine büyük mahalleler hatta beldeler yapıldığı bir gerçektir. Bilindiği üzere M.K.nun 706, B.K.nun 2l3, T.K.nun 26. maddeleri hilafına tapulu taşınmazlarda harici veya fiili taksim ile payların mülkiyeti ana taşınmazdan ayrılamaz. Ne var ki, taşınmazın kullanma biçimi tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşma ile belirlenmiş yada fiili bir kullanma biçimi oluşmuş, uzun süre paydaşlar bu durumu benimsemişlerse kayıtta paylı, eylemsel olarak ( fiilen) bağımsız bu oluşumun tapuda yapılacak resmi taksime veya şuyun satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde bir imar uygulaması yapılmasına kadar korunması, " ahde vefa" kuralının yanında M.K.nun 2. maddesinde düzenlenen iyiniyet kuralının da bir gereğidir. Aksi halde, pek çok kimse zarar görecek toplum düzeni ve barışı bozulacaktır.O halde, paydaşlar arasındaki elatmanın önlenilmesi davalarında öncelikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planın olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulmalı, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terk edildiği saptanılmalı, harici veya fiili taksim yoksa uyuşmazlık yukarıda değinildiği gibi, M.K.nun müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmelidir. Somut olaya gelince; dava konusu taşınmazlar bakımından fiili kullanma biçiminin oluşmadığı anlaşılmaktadır. Ne varki, taşınmazları davalıların kullanıp kullanmadıkları yönündeki mahalli bilirkişi ve tanık beyanları birbirleriyle çelişkilidir.Öte yandan, dava konusu her parselde davacının da payı bulunduğundan, bazı parsellerin bazı paydaşlara tahsisi suretiyle bir paylaşım gerçekleştirilerek parsel bazında kullanım tarzının belirlenmesi Türk Medeni Kanununun 688 ve takip eden maddelerindeki düzenlemeye uygun düşmediği kuşkusuzdur.Ayrıca; dava tarihinden önceki dönem bakımından davacı T.in ecrimisil isteyebilmesi mümkün değildir. Ecrimisilin önceki malik Y. lehine hükmedilmesi gerekirken yeni malik lehine hükmedilmesi doğru değilse de, bu husus temyize gelmediğinden bozma sebebi yapılmamıştır. Hal böyle olunca, yerinde yeniden keşif yapılarak, tanıklar ve bilirkişiler keşif mahallinde yeniden dinlenerek hangi taşınmazı kimin kullandığının belirlenmesi, tanık ve yerel bilirkişi beyanları arasındaki çelişkinin giderilmesi sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken çelişkili beyanlara itibar edilerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.Kabule göre de; yargılama sırasında davacı tarafca ıslah harcı olarak 72,00-TL yatırıldığı halde hükümde 5.612,00-TL ıslah harcının bir kısım davalılardan tahsiline karar verilmesi ve çekişmeli taşınmazlarda davacının payına vaki elatmanın önlenmesine karar verilen 113 ve 115 parsel sayılı taşınmazlarda 1/36 ve 4769/25200 'er payları olduğu halde; elatmanın önlenmesi isteğine yönelik harcın keşfen belirlenen sadece 4769/25200 pay üzerinden tahsiline karar verilmesi de isabetsizdir. Davacı ve bir kısım davalılar vekillerinin, temyiz itirazları değinilen yönler itibariyle yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre diğer hususların incelenmesine şimdilik yer olmadığına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 18.4.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.