Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 5881 - Karar Yıl 2012 / Esas No : 2537 - Esas Yıl 2012





MAHKEMESİ: KASTAMONU 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ: 27/09/2011NUMARASI: 2007/661-2011/378Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;Dava; muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkin olup mahkemece davanın reddine karar verilmiştir.Toplanan deliller ve tüm dosya içeriği ile; çekişmeye konu edilen taşınmazlardan 111 ada, 2, 11, 23, 30 parseller, 112 ada, 13 ve 4 parsel, 118 ada, 62 parsel, 109 ada, 39 parsel, 124 ada, 3 sayılı parseller bakımından 01/04/1974 tarih, ½ sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında öngörüldüğü şekilde mirasbırakan tarafından resmi olarak yapılan bir işlem bulunmadığı, anılan taşınmazların senetsizden kadastro tespiti sırasında doğrudan davalı adına tespit gördüğü ve anılan taşınmazlar bakımından tenkis isteği de olmadığı saptanmak suretiyle davanın reddedilmiş olmasında bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Bu yöne değinen davacının temyiz itirazları yerinde değildir. Reddine.Davacının öteki temyiz itirazlarına gelince; davaya konu edilen taşınmazlardan 101 ada, 52 parsel, 111 ada, 7 ve 17 parseller, 110 ada, 13 parsel ve 104 ada, 6 parsel sayılı taşınmazlar bakımından 1988 tarihinde ölen davacının kök murisi M.Y.'nun maliki olduğu ¼ paylarını "Ekim, 1986 tarihli akitle" davalı N.'e satış suretiyle temlik ettiği, sicil kaydının onun adına intikalinden sonra Ekim 1986 tarih, 28,30 ve 35 sıra nolu tapu kaydına dayalı olarak kadastro tespitinin yapıldığı, 23/12/1999 tarihinde davalı adına sicil kayıtlarının oluşturulduğu dosya kapsamı ile sabittir.O halde miras bırakanın 101 ada, 52 parsel, 111 ada, 7 ve 17 parseller, 110 ada, 13 parsel ve 104 ada, 6 parsel sayılı taşınmazlardaki pay temlikinin, 01/04/1974 tarih, ½ sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının öngördüğü koşulların gerçekleşmesi halinde muris muvazaasına konu teşkil edeceği ve davacının miras payı oranında tapu iptal ve tescil isteğine karar verileceği tartışmasızdır.Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsufi-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve 1-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 634, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişte miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksi~ toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşınmaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli. ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arsındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır. Hal böyle olunca; muvazaa iddiasının yukarıdaki ilkeler uyarınca araştırılması, yanların bu yönde bildirecekleri delillerin toplanması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.Kabule göre de; dava dilekçesinde gösterilen ve itiraza uğramayan 6.000,00.-TL değer üzerinden hüküm altına alınmış olan avukatlık ücreti "maktu avukatlık ücretinden az olamayacağı gerekçesiyle 1.100,00.-TL."olarak belirlenmiş ise de Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 30.06.2011 tarih 2011/321 sayılı yürütmeyi durdurma kararı gereğince Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 12. maddesinin "...belirlenen bu ücret Tarifenin 2.kısmının 2.bölümüne göre tespit edilen ücretten az olamaz" kısmının yürütmesinin durdurulmasına karar verildiğinden, nispi avukatlık ücretinin maktu avukatlık ücretinden az olması olanaklı hale gelmiştir. Bu durumda anılan yürütmeyi durdurma kararı karşısında hüküm altına alınan avukatlık ücreti de isabetli değildir.Davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 21.05.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.