Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 5862 - Karar Yıl 2010 / Esas No : 5057 - Esas Yıl 2010





MAHKEMESİ : SARIYER 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ,TARİHİ : 21/05/2009NUMARASI : 2007/288-2009/150Taraflar arasında birleştirilerek görülen davada; Davacı Hazine,10 parsel sayılı taşınmazın paydaşlarının gaip olması nedeniyle İstanbul Defterdarının kayyım tayin edildiğini, taşınmazın 10 yıllık kayyım süresinin dolduğunu ileri sürerek Medeni Kanunun 588. maddesi gereğince taşınmazın maliklerinin gaipliğine ve taşınmazın tapusunun iptali ile Hazine adına tesciline karar verilmesini istemiştir.Birleşen davanın davacısı Vakıflar idaresi , çekişme konusu taşınmazın Sultan Beyazıt Vakfından icareli olduğunu, vakıf taşınmazlarının mutasarrıflarının varissiz ölmeleri halinde taşınmazın vakfına dönmesi gerektiğini ileri sürerek,gaiplik kararı verilmek suretiyle tapu kaydının iptaline, taşınmazın tamamının mahlulen Sultan Beyazıt Vakfı adına tesciline karar verilmesini istemiştir.Davalı, davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, taşınmazın vakıf tüzel kişiliği adına tescil imkanının bulunmadığı gerekçesiyle birleşen davanın reddine, Hazinenin açmış olduğu davanın kabulüne karar verilmiştir.Karar, birleşen davanın davacısı Vakıflar İdaresi tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi ....'in raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.Dava ve birleşen dava, gaiplik, tapu iptal ve tescil isteklerine ilişkindir.Mahkemece, Hazine’nin açmış olduğu davanın kabulüne, birleşen Vakıflar İdaresinin davasının reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden, çekişme konusu 10 parsel sayılı taşınmazın 2/8 payının Kostanti kızı İrini, 1/8’er paylarının da, K.oğlu V., K. oğlu A., K.kızı A., K.kızı Z., K.kızı K., K.kızı Tarsi adlarına paylı mülkiyet üzere kayıtlı olduğu, taşınmazın Sultan Beyazıt Vakfı’ndan icareli olduğu ve paydaşlara Sarıyer Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 11.12.1999 tarih ve 1991/1119 -1176 E.K. sayılı kararı ile kayyım atandığı anlaşılmaktadır. Bilindiği üzere, Vakıf Hukukumuzda, İcareteynli ve mukataalı vakıfların kuru mülkiyeti (rekabesi) vakfa, kullanma (tasarruf) hakkı ise mutasarrıfa ait bulunmakta, mutasarrıfın bu hakkı ölmesi üzerine mirasçılarına intikal etmekteydi. Mutasarrıfın mirasçısının bulunmaması halinde ise vakıf mal mahlulen vakfına dönmekteydi. Ne varki, Medeni Kanunun kabulünden sonra aynı taşınmaz üzerinde kuru mülkiyet (rekabe) hakkı ile mirasçılara kalan, nesilden nesile geçen tasarruf hakkı gibi iki hakkın varlığı getirilen yeni mülkiyet kuralları ile bağdaşmadığı görülmüş, mevcut vakıf hukuku yeniden düzenleme, Medeni Kanunun kabul ettiği mülkiyet rejimine uyarlama zorunluluğu doğmuştur. Bu amaçla 2762 sayılı Vakıflar Yasası 5.6.l935 tarihinde kabul edilmiş, 13.6.1935 tarihinde yayınlanmış, 6 ay sonra 13.12.1935 tarihinde yürürlüğe konulmuştur. Söz konusu kanun ile vakıf taşınmazların icareteyn ve mukataya bağlanması yasaklanmış. daha önce kurulmuş bu tür vakıfların tasfiyesi yoluna gidilmiştir. Söz konusu yasanın özellikle 27,29 ve 30 maddelerinde özetle (.. mukataalı toprakların ve icareteynli taşınmazların mülkiyetinin yirmi misli bir taviz karşılığında mutasarrıfına geçirileceği on yıl içerisinde taviz vermek yoluyla icareteyn veya mukataa kayıtları terkin edilmemiş olanların mülkiyetinin ise on yıl sonunda kendiliğinden mutasarrıfına geçeceği ve vakfın hakkının ivaza dönüşeceği ) hükme bağlanmıştır. Görülen luzüm üzerine 13.6.1945 tarih 4755 sayılı yasa ile bu süre 13.12.1955 tarihine kadar on yıl daha uzatılmıştır. Anılan bu vakıf yasalarının hükümlerine göre taviz bedeli ödendikten veya taviz bedeli ödenmese dahi öngörülen yirmi yıllık süre geçtikten sonra vakıf taşınmazların tam mülkiyeti mutasarrıfa geçmiş, diğer bir söyleyişle vakıf taşınmaz özel mülk, mutasarrıf malik olmuştur. Mutasarrıf iken malik olan kişilerin mirasçı bırakmadan ölmeleri üzerine taşınmazları M.K'nun 501. (eski 448.Md.) maddesi uyarınca son mirasçı sıfatıyla Hazineye kalmıştır. Ancak, yasa koyucu öncesi vakıf olan taşınmazların vakfına (aslına)dönmesini daha uygun görmüş,bazı ayrıcalıklar dışında, Hazineye intikal yolunu kapatmak istemiştir. İşte bu nedenle 22.9.1983 tarih 2888 sayılı yasanın 2. maddesiyle 2762 sayılı yasanın 29. maddesini değiştirip ayrıca ikinci bir fıkra ekliyerek Medeni Kanunun 501.maddesinin Hazinenin mirascı olacağı yönündeki genel hükmünden ayrılmış " mülkiyeti mutasarrıfa geçmiş olan taşınmazlarda maliklerin bu yasanın yürürlük tarihine kadar ölmeleri üzerine son mirasçı sıfatıyla Hazineye intikal edipte bu husus tapu kaydına bağlanmış bulunanlar ayrık bırakılarak işlenmemiş olan taşınmazların mahlulen vakfına rücu edeceği " kuralını getirmiştir. Yukarıda belirtilen yasa hükümleri birlikte değerlendirildiğinde, 2888 sayılı yasanın yürürlük tarihi 24.9.1983 tarihinden sonra aslı vakıf olan taşınmazların Hazineye geçmesine yasal olanağın kalmadığı sonucuna ulaşılmaktadır. Öte yandan, daha önce Hazine üzerine oluşan tapu kayıtlarının iptal edilememesi içinde; taşınmazın önce mutasarrıfına geçip özel mülk haline gelmesi, mal sahibinin mirasçı bırakmadan ölmesi ve 2888 sayılı yasanın yürürlüğünden önce tapuda Hazine üzerine yazılması gibi üç koşulun gekçekleşmesi gerekmektedir. Vakıflar Yasasının tasfiye hükümlerinin işlemesinden önce vakıf malın kuru mülkiyetinin mutasarrıfa geçtiğinden, mutasarrıfın tam malik sıfatını kazandığından söz edilemez. Anılan yasanın 29. maddesinde açıklanan koşullar gerçekleşmeden, mirasçı bırakmaksızın ölen kişi malik olamayacağı gibi tasarruf hakkı dahi sona ereceğinden taşınmazın mülkiyetinin Hazineye geçtiği ileri sürülemez. Aynı şekilde mutasarrıfı kaçak ve yitik kişi durumuna düşen taşınmazların mülkiyetinin de metruken vakfına dönmesi asıl olup hiçbir surette Hazineye geçmesine yasal olanak yoktur. Hemen belirtmek gerekir ki; bütün bu yasal düzenlemeleri içeren 2762 Sayılı Vakıflar Kanunu 27.2.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5737 Sayılı Yasanın 80.maddesi ile iptal edilmiş ve yeni 5737 Sayılı Yasanın 17.maddesi ile “ Tasarruf edenlerin veya maliklerin mirasçı bırakmadan ölümleri, kaybolmaları, terk ve mübadil gibi durumlara düşmeleri halinde icareteynli ve mukataalı taşınmaz malların mülkiyeti vakfı adına tescil edilir.” düzenlemesine yer verilmek suretiyle taşınmazların Hazineye intikal yolunu kapatmış bulunmaktadır. Esasen, anılan bu hükmün kamu düzeniyle ilgili kazanılmış hakları bertaraf etmeyeceği tartışmasız olup, çekişmelerde bu hususun gözardı edilemeyeceği de kuşkusuzdur.Somut olaya gelince, kayıt malikleri hakkında yapılan soruşturma neticesinde gaipliklerine karar verildiğine ve ayrıca yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde talep değerlendirildiğinde, taşınmazın Hazine adına tesciline karar verilmesinin doğru olduğu söylenemez. Hal böyle olunca, birleşen davanın davacısı Vakıflar İdaresinin davasının kabulüne, Hazine’nin davasının reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu şekilde karar verilmiş olması doğru değildir. Birleşen davanın davacısı Vakıflar İdaresi’nin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle HUMK’nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine,24.5.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.