Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 5820 - Karar Yıl 2013 / Esas No : 15731 - Esas Yıl 2012





Taraflar arasında birleştirilerek görülen davada;Davacılar, dedeleri A.A.'den intikal eden taşınmazlar bakımından babaanneleri h.ve babaları A.'ın davalı M.vekil tayin ettiklerini, vekilin taşınmazları üçüncü kişilere satış suretiyle temlik ettiğini, bir bedel ödenmediğini, belirleştirilen davada da vekil M.tarafından bir kısım taşınmazların diğer davalı M. aktarıldığını, bilahare bu taşınmazların da üçüncü kişilere devredildiğini, bu işlemlerin de mal kaçırma amaçlı olduğunu ileri sürüp, taşınmazların satış bedellerinden paylarına isabet eden bedel ile munzam zararın tahsili isteklerinde bulunmuşlardır.Davalılar, zamanaşımı süresinin dolduğunu, bütün yasal mirasçılardan vekaletname alınmak suretiyle işlemlerin gerçekleştirildiğini, iddiaların yerinde olmadığını bildirip davanın reddini savunmuşlardır. Mahkemece, vekalet görevinin kötüye kullanılması bakımından 5 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu; muvazaa bakımından ise iddianın ispatlanamadığı gerekçesiyle asıl ve birleşen davanın reddine karar verilmiştir.Karar, davacılar vekilince süresinde temyiz edilmiş olmakla Tetkik Hakimi raporu okundu. Düşüncesi alındı.Dosya incelendi,gereği görüşülüp düşünüldü. Asıl dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı bedel ve para borcunun ödenmesindeki gecikme sebebiyle geçmiş günler faizi ile karşılanamayan munzam zararın tahsili; birleşen dava ise vekalet görevinin kötüye kullanılması ve muvazaa hukuksal nedenlerine dayalı bedel ve para borcunun ödenmesindeki gecikme sebebiyle geçmiş günler faizi ile karşılanamayan munzam zararın tahsili isteklerine ilişkindir. Mahkemece, vekalet görevinin kötüye kullanılması bakımından 818 sayılı Borçlar Kanunun 126/4. maddesindeki 5 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu; muvazaa bakımından ise iddianın ispatlanamadığı gerekçesiyle asıl ve birleşen davanın reddine karar verilmiştir. Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; kök miras bırakan A.A.'in 01.10.1991 tarihinde öldüğü,geriye mirasçı olarak eşi h.ve H.den olma erkek çocukları A., M. A.ile kız çocukları M.,M. M.ve M.ile eşi Z. R.den olma erkek çocuğu s.bıraktığı;S.'un 24.08.1993 tarihinde öldüğü,geriye mirasçı olarak eşi B. ve B.den olma kız çocukları E.ve E.'yı bıraktığı;mirasbırakan A.'ın 17.02.2004 tarihinde öldüğü,geriye mirasçı olarak erkek çocukları davacılar M. ve M. R.'ı bıraktığı; miras bırakan H.'nin 20.08.2009 tarihinde öldüğü,geriye mirasçı olarak erkek çocuğu M. A. ile kız çocukları M.,M.M.ve M. ile A.'ın çocukları davacılar M.ve M. R.'ı bıraktığı;kök mirasbırakan A.n eşi h.ve kız çocukları M. M. ve M.ile eşi Z. R.'den olma erkek çocuğu S.un, 08.10.1991 tarih 38660 sayılı vekaletname ile vekil atadığı, A.ın 09.10.1991 tarih 38889 sayılı vekaletname ile M.A.'nın 09.10.1991 tarih 38771 sayılı vekaletname ile davalı M.vekil atadıkları kök muris A.A.'den intikalen mirasçıları adına verasetten iştirak halinde kayıtlı çekişme konusu 81 ada 17 parselde bulunan 3 nolu bağımsız bölümün 20.04.1992 tarihli akitle, B blok 13 nolu bağımsız bölümün 26.12.1991 tarihli akitle, B blok 19, 20, 21, 22 ve 23 nolu bağımsız bölümlerin 30.11.1992 tarihli akitle, 32 ada 3 parseldeki 1 nolu bağımsız bölümün 03.03.1993 tarihli akitle, 4 ve 6 nolu bağımsız bölümlerin 13.01.1993 tarihli akitle, 5 nolu bağımsız bölümün 23.02.1993 tarihli akitle, 38 ada 5 parseldeki 1,5 ve ½ hisse oranında 2 nolu bağımsız bölümlerin 08.04.1992 tarihli akitle, 38 ada 33 parseldeki B blok 5 nolu bağımsız bölümün 12.01.1993 tarihli akitle, 33 ada 12 parseldeki 14 nolu bağımsız bölümün 08.04.1992 tarihli akitle, 15 nolu bağımsız bölümün 02.04.1992 tarihli akitle, 16 nolu bağımsız bölümün 13.04.1994 tarihli akitle, 17 nolu bağımsız bölümün 20.04.1992 tarihli akitle, 18 nolu bağımsız bölümün 21.04.1992 tarihli akitle, 19 nolu bağımsız bölümün 13.04.1992 tarihli akitle, 32 ada 7 parseldeki 3 nolu bağımsız bölümün 29.01.1993 tarihli akitle, 4, 5 ve 6 nolu bağımsız bölümlerin 13.01.1993 tarihli akitle, 25 ada 8 parseldeki 8 nolu bağımsız bölümün 10.02.1993 tarihli akitle, 80 ada 6 parseldeki 5 nolu bağımsız bölümün 24.01.1992 tarihli akitle, 6 nolu bağımsız bölümün 16.04.1992 tarihli akitle, 7 nolu bağımsız bölümün 14.04.1992 tarihli akitle, 80 ada 3 parseldeki 3 nolu bağımsız bölümün 02.03.1992 tarihli akitle, 4 nolu bağımsız bölümün 28.04.1992 tarihli akitle, 9 nolu bağımsız bölümün 16.04.1992 tarihli akitle yukarıda belirtilen vekaletnameler kullanılmak suretiyle vekil M. tarafından 3. kişilere satış suretiyle temlik edildiği; ayrıca 38 ada 33 parseldeki A blok 20 nolu bağımsız bölüm ile B blok 4,18 ve 20 nolu bağımsız bölümlerin ve 25 ada 37 parseldeki 16 nolu bağımsız bölümün 28.05.1993 tarihli akitle 09.10.1991 tarih 38889 sayılı vekaletname ile vekil M.tarafından A.ın verasetten iştirak halindeki payının davalı M. M.'ya satış suretiyle temlik edildiği, akabinde de yukarıda belirtilen vekaletnameler kullanılmak suretiyle vekil m.tarafından yine 3. kişilere satış suretiyle temlik edildiği anlaşılmaktadır. 6098 sayılı TBK. nun 147/5. (818 sayılı BK. nun 126/4.) maddesinde öngörülen zamanaşımı süresinin vekalet aktinden kaynaklanan ve vekil ile müvekkil arasındaki çekişmelerde ( iç temsil ilişkilerinde ) uygulama yeri bulacağı tartışmasızdır. Somut olayda, davacıların alacağı, davalının taşınmaz bedellerini aldığı ve zimmetine geçirdiği tarihte muaccel olmuştur ve olayda 5 yıllık zamanaşımı süresinin geçtiği tartışmasızdır. Bu nedenle, davacıların vekalet görevinin kötüye kullanılması nedeniyle bedel istekleri yönünden davanın reddedilmiş olması doğrudur. Davacıların bu yöne değinen temyiz itirazları yerinde görülmediğinden REDDİNE, Davacıların diğer temyiz itirazlarına gelince;Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, 6098 sayılı TBK. nun 237 (818 sayılı BK. nun 213) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Somut olayda, davacıların 5 adet (38 ada 33 parseldeki A blok 20 nolu, B blok 4, 18 ve 20 nolu ve 25 ada 37 parseldeki 16 nolu) bağımsız bölümdeki mirasbırakanları A.'ın verasetten iştirak halindeki payının önce vekil davalı m.tarafından davalı M.e satış suretiyle temlik edildiği, vekaletname kullanılmak suretiyle vekil m.tarafından da 3. kişilere satış suretiyle temlik edildiği ve bu işlemin de muvazaalı olduğu iddiası bakımından da yukarda açıklanan ilkeleri kapsar biçimde bir araştırma yapılmadığı açıktır.Hal böyle olunca, muvazaa iddiası bakımından tarafların iddia ve savunmaları doğrultusunda delillerin toplanması,yukarıda değinilen ilkeler ışığında gerekli inceleme ve araştırmanın yapılması,soruşturmanın eksiksiz tamamlanması ondan sonra bir karar verilmesi gerekirken, noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir. Davacılar vekilinin, bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile yerel mahkeme kararının (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre diğer hususların incelenmesine şimdilik yer olmadığına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 17.04.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.