MAHKEMESİ : TÜRKOĞLU ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 06/11/2012NUMARASI : 2011/390-2012/345Yanlar arasında görülen ecrimisil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi.raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü; Dava,paydaşlar arasında ecrimisil istemine ilişkin olup mahkemece,davanın kabulüne karar verilmiştir. Çekişmeli 8 ve 343 parsel sayılı taşınmazlarda davacı A. 6/240 pay sahibi iken 10.08.2009 tarihinde satış suretiyle paylarını oğlu diğer davacı R.e temlik ettiği,davalının da çekişmeli taşınmazlarda 1/15 pay sahibi olduğu,dava dışı paydaş başka kişilerinde bulunduğu, dava konusu taşınmazların tarla niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.O halde, taraflar arasındaki çekişmenin Türk Medeni Kanunun 688. ve devamı maddelerinde öngörülen paylı mülkiyet hükümleri gözetilmek suretiyle çözüme kavuşturulacağı kuşkusuzdur.Bilindiği üzere; Paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamayan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan payına vaki elatmanın önlenilmesini her zaman istiyebilir. Hatta elbirliği mülkiyetinde dahi paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine elatmanın önlenilmesi davası açabilir. Ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa açacağı elatmanın önlenilmesi davasının dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu elatmanın önlenilmesi davası ile değil, kesin sonuç getiren taksim veya şuyun satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedi Öte yandan, yurdumuzda sosyal ekonomik nedenlerle kırsal kesimlerden kentlere aşırı akım, nüfus çoğalması, büyük mesken ve işyeri ihtiyacı nedeniyle hızlı yapılaşma karşısında görevli mercilerin aciz kalmaları veya çeşitli nedenlerle göz yummaları sonucu, izinsiz, ruhsatsız, resmi kayıtlara bağlanmayan büyük yerleşim alanları oluştuğu, bu arada paylı taşınmazların tapuda resmi ifrazları yapılmadan paydaşlar arasında haricen veya fiilen taksim edilip üzerlerine büyük mahalleler hatta beldeler yapıldığı bir gerçektir. Bilindiği üzere M.K.nun 706, B.K.nun 2l3, T.K.nun 26. maddeleri hilafına tapulu taşınmazlarda harici veya fiili taksim ile payların mülkiyeti ana taşınmazdan ayrılamaz. Ne var ki, taşınmazın kullanma biçimi tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşma ile belirlenmiş yada fiili bir kullanma biçimi oluşmuş, uzun süre paydaşlar bu durumu benimsemişlerse kayıtta paylı, eylemsel olarak ( fiilen) bağımsız bu oluşumun tapuda yapılacak resmi taksime veya şuyun satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde bir imar uygulaması yapılmasına kadar korunması, " ahde vefa" kuralının yanında M.K.nun 2. maddesinde düzenlenen iyi niyet kuralının da bir gereğidir. Aksi halde, pek çok kimse zarar görecek toplum düzeni ve barışı bozulacaktır. O halde, paydaşlar arasındaki elatmanın önlenilmesi davalarında öncelikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planın olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulmalı, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terk edildiği saptanılmalı, harici veya fiili taksim yoksa uyuşmazlık yukarıda değinildiği gibi, M.K.nun müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmelidir. Öte yandan,10.07.1940 tarih 2/77 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca haricen yapılan taşınmaz mal satışından dönüldüğünde;satış bedeli kendisine geri verilmeyen taraf, parası iade edilinceye kadar yararlandığı ürünlerin bedelini ve ecrimisil ödemekle yükümlü bulunmadığına,taşınmazı kullanmasından dolayı kötü niyetli ve haksız işgalci (fuzuli şagil) sayılamıyacağına göre ecrimisil istenilemeyecektir.Somut olaya gelince;mahkemece yapılan araştırma ve incelemenin hüküm kurmaya yeterli ve elverişli olduğu söylenemez.Hal böyle olunca, tarafların iddiaları ve savunmaları gözetilerek araştırma ve inceleme yapılması,tanık dahil tarafların gösterecekleri delliler toplanıp yerinde yapılacak keşifte yerel bilirkişi ve tanık beyanlarına başvurulmak suretiyle ve uzman bilirkişilerden alınacak rapor ve krokiye belirlenen hususlar da yansıtılarak yukarıdaki ilkeler uyarınca inceleme yapılması,öncelikle tüm paydaşları kapsar şekilde paydaşlar arasında harici bir taksim olgusu olup olmadığı üzerinde durulması, böyle bir taksim olgusu kanıtlanamaz ise dışarıda kalmayacak şekilde tüm paydaşların uzun zamandan beri taşınmazı kullanımı açısından fiili bir durumun yaratılıp yaratılmadığının tespit edilmesi, böyle bir fiili durumun olmadığının anlaşılması halinde ise davacıların taşınmazda payından az veya çok kullandığı veya kullanabilecekleri bir yerin olup olmadığının saptanması, bir başka ifade ile davacılar yönünden intifadan men olgusunun gerçekleşip gerçekleşmediğinin, ayrıca davalı tarafın taşınmazı harici satın almaya dayalı kullanıp kullanmadığının belirlenmesi,harici satın alma savunması kanıtlanır ise davacı A.nin ecrimisil isteğinin reddedilmesi aksi halde oluşacak duruma göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yetinilerek neticeye gidilmiş olması isabetli değildir. Kabule göre de;davacı, dava dilekçesinde ecrimisile dava tarihinden itibaren faiz uygulanmasını talep etmiş iken ıslah dilekçesinde bilirkişi raporunda saptanan tüm ecrimisile ıslah tarihinden itibaren faiz uygulanmasını istemiştir.Davacının faiz istemi bakımından talebini daraltmasına rağmen dava tarihinin faiz başlangıcına esas alması doğru olmadığı gibi davacı A.nin kayden 6/240 hisse oranında maliki olduğu 8 ve 343 parsel sayılı taşınmazlardaki paylarını 10.08.2009 tarihinde oğlu davacı R.satış suretiyle temlik ettiği halde bilirkişi raporunda hesaplanan toplam 4.064,61 TL ecrimisil bedelinin dava tarihinden geriye doğru 5 yıllık süreden satış tarihine kadar davacı A.nin ve satış tarihinden dava tarihine kadar ise davacı R.in hakettiği ecrimisil bedelinin infaza elverişli bir şekilde teknik bilirkişiden rapor alınmak suretiyle hesaplanıp karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi de isabetsizdir. Davalı tarafın, temyiz itirazı açıklanan nedenlerden ötürü yerindedir. Kabulüyle, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA,alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 17.04.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.