MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİDAVA TÜRÜ : TAPU İPTAL VE TESCİLTaraflar arasında görülen tapu iptal tescil, olmadığı takdirde tenkis davası sonunda, yerel mahkemece tapu iptal tescil isteğinin kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı ... vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hâkimi ...'in raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;-KARAR-Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil, mümkün olmadığı takdirde tenkis isteğine ilişkindir. Davacı, 10/12/2012 tarihinde ölen mirasbırakanı ...'ın, maliki olduğu 3305 ada 1 sayılı parselde tapuya kayıtlı 37 numaralı bağımsız bölümü gelini davalı ...'ye 27/12/2010 tarihli ölünceye kadar bakma akdi ile temlik ettiğini yapılan işlemin mirasçıdan mal kaçırmak amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek miras payı oranında tapu iptal ve tescil olmadığı taktirde tenkis isteğinde bulunmuştur. Davalılar, mirasbırakanın bakımının sağlanması amacıyla temlikte bulunduğunu ve murise ölümüne kadar baktıklarını belirterek davanın reddini savunmuşlardır.Mahkemece, muvazaa iddiasının kanıtlandığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; 1922 doğumlu mirasbırakan ... 10.12.2012 tarihinde öldüğü, geriye mirasçı olarak çocukları ;davacı ... ve davalı ...'i bıraktığı, 27.12.2010 tarihinde 3305 ada 1 sayılı parselde tapuya kayıtlı 37 numaralı bağımsız bölümü ölünceye kadar bakma akti ile davalı gelini ...'ye temlik ettiği anlaşılmaktadır.Bilindiği üzere; Ölünceye kadar bakıp gözetmek sözleşmesi, taraflarına karşılıklı hak ve borçlar yükleyen, bazı yönleri itibarıyla talih ve tesadüfe, ayrıca şekle bağlı bir sözleşme şeklinde tanımlanabilir. Nitekim, söz konusu sözleşme 6098 s. Türk Borçlar Kanununun (TBK) 611. 818 s.Borçlar Kanununun (BK) 511.) maddesinde, “Ölünceye kadar bakma sözleşmesi, bakım borçlusunun bakım alacaklısını ölünceye kadar bakıp gözetmeyi, bakım alacaklısının da bir malvarlığını veya bazı malvarlığı değerlerini ona devretme borcunu üstlendiği sözleşmedir.” olarak tarif edilmiştir.Anılan yasanın bu ve devamı maddelerinin açık hükümlerin de belirtildiği gibi ölünceye kadar bakım sözleşmesi ile, bakım alacaklısı sözleşmeye konu olan mamelek veya bazı mallarının mülkiyetini bakım borçlusuna geçirme, bakım borçlusu da kural olarak bakım alacaklısını kendi ailesi içerisine alıp, ona özenle ölünceye kadar bakıp gözetmek yükümlülüğü altına girer. Hemen belirtmek gerekir ki, bakım borçlusunun bakıp gözetmek yükümlülüğü, aksi kararlaştırılmadığı sürece bakım alacaklısını ailesi içerisine alıp, ikametini temin etme yanında, besleme giydirme hastalığında hekime götürüp, gerekli ihtimamı gösterme, manevi yönden her türlü yardım ve desteği sağlama gibi ödevleri de içerisine alır. Kuşkusuz bakım borçlusu yükümlülüklerini yerine getirirken, aldığı malların kıymetine, bakım alacaklısının önceden sahip olduğu sosyal konumuna ve hakkaniyet kurallarına göre hareket etmek zorundadır. Öte yandan, yükümlülüklerin yerine getirilmemesinin sonuçları TBK'nin 617 (BK'nin 517.) maddesinde açıklanmış sözleşmeden doğan ödevlere aykırılık yüzünden ilişki çekilmez olmuşsa, ya da başka önemli nedenlerle ilişkinin sürdürülmesi aşırı ölçüde güçleşmiş veya olanaksız hale gelmişse taraflardan her birinin tek yanlı olarak sözleşmeyi fesh etme, verdiği şeyi geri alma hatta karşı tarafın kusurlu olması halinde tazminat isteme hakkı tanınmıştır. O halde, yükümlülüklerini yerine getirmeyen bakım borçlusuna karşı bakım alacaklısı her zaman fesih hakkını kullanabilmekte, fesih geçmişe etkili (makable şamil) olmak üzere sözleşmeyi sona erdirdiğinden verdiği şeyi de geri isteyebilmektedir.Hemen belirtmek gerekir ki, bakıp gözetme koşulu ile yapılan temliki işlemin geçerliliği için sözleşmenin düzenlendiği tarihte bakım alacaklısının özel bakım gereksinimi içerisinde bulunması zorunlu değildir. Bu gereksinmenin sözleşmeden sonra doğması ya da alacaklının ölümüne kadar çok kısa bir süre sürmüş bulunması da sözleşmenin geçerliliğine etkili olamaz. Kural olarak bu tür sözleşmenin de muvazaa ile illetli olduğu her zaman ileri sürülebilir. Muvazaa, irade ile beyan arasında kasten yaratılan aykırılık olarak tanımlanabilir. Böyle bir iddia karşısında, aslolan tarafların akitteki gerçek ve müşterek amaçlarının saptanmasıdır(B.K. l8. md., TBK 19. md.). Şayet bakım alacaklısının bakıp gözetilme koşulunun değil de, bir başka amacı gerçekleştirme iradesini taşıdığı belirlenirse (örneğin mirasçılarından mal kaçırma düşüncesinde ise) bu takdirde akdin ivazlı (bedel karşılığı) olduğundan söz edilemez; akitte bağış amacının üstün tutulduğu sonucuna varılır. Bu halde de Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu'nun 01.04.1974 günlü ve l/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı olayda, uygulama yeri bulur. Mirasbırakanın yaptığı ölünceye kadar bakma sözleşmesinin muvazaa ile illetli olup olmadığının belirlenebilmesi için de; sözleşme tarihinde murisin yaşı, fiziki ve genel sağlık durumu, aile koşulları ve ilişkileri, elinde bulunan mal varlığının miktarı,temlik edilen malın tüm mamelekine oranı, bunun makul karşılanabilecek bir sınırda kalıp kalmadığı gibi bilgi ve olguların göz önünde tutulması gerekir. Yukarıda açıklanan ilkelerden de anlaşılacağı üzere, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak açılan davaların hukuki dayanağını teşkil eden 01.04.1974 günlü 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında miras bırakanın gerçek iradesinin mirasçıdan mal kaçırma olması halinde uygulanabilirliği mümkündür. Başka bir anlatım ile murisin gerçek iradesi önem taşımakta olup, bakım temin etmek için değil de mirasçıdan mal kaçırmak için sözleşme yapıp yapmadığının kuşkudan uzak bir şekilde belirlenmesi gerekmektedir. Somut olayda, mirasbırakan Kameri'in 90 yaşında öldüğü, mirasbırakan tarafından yapılan temlikin ölünceye kadar bakma aktine dayalı olup 27.12.2010 tarihinde gerçekleştirildiği, öldüğü 10.12.2012 tarihine kadar akde aykırılık nedeniyle, başka bir ifadeyle bakılmadığı iddiasıyla bir dava açmadığı, tanık beyanlarına göre de mirasbırakanın mal kaçırmasını gerektirecek ölçüde davacı mirasçısı ile aralarında sorun olmadığı, davalının esasen miras bırakana ilgisini eksik etmediği temlikin muvazaalı olmayıp gerçekten bakım karşılığı yapıldığı davalının da bakım borcunu yerine getirdiği anlaşılmaktadır.Hâl böyle olunca; temlikin muvazaalı olmayıp gerçekten bakım karşılığı yapıldığına, davalının da bakım borcunu yerine getirdiğine göre her iki istek yönünden de davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru değildir.Davalı vekilinin temyiz itirazları belirtilen nedenlerle yerindedir. Kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 09.05.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.