MAHKEMESİ : SİVAS 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ,TARİHİ : 26/07/2007NUMARASI : 2006/199-2007/251Taraflar arasında görülen davada;Davacı, miras bırakanları A.Ş.'nin yaşlılığından ve hastalığından yararlanan davalının 4741 ada 2 parsel sayılı taşınmazdaki payının yarısını kendisine satış yaptırdığını ileri sürüp, tapu kaydının iptali ile mirasçılar adına tescilini istemiştir. Davalı, satışın gerçek olduğunu bildirip, davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, işlemin danışıklı olmadığının anlaşıldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Karar, davacı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü. -KARAR-Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir. Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; tarafların miras bırakanı A.'in maliki olduğu 60 ada 12 parsel sayılı taşınmazdaki 1/2 payını üzerinde bırakarak diğer 1/2 payını 19.01.1994 tarihinde davalı A....'e temlik ettiği, daha sonra yapılan imar uygulaması sonucu 4741 ada 2 nolu imar parselinin oluşturulduğu ve miras bırakan A. ile davalı A.'in taşınmazda paydaş kılındığı anlaşılmaktadır. Davacı, miras bırakanın yapmış olduğu pay temlikinin mirasçıdan mal kaçırma ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek, tüm mirasçılar adına tescili isteğiyle eldeki davayı açmıştır.Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 Sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmeside Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.Hemen belirtmek gerekir ki, bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmeside büyük önem taşınmaktadır.Öte yandan miras bırakanın sağlığında mal varlığının tamamını veya bir kısmını, mirasçıları arasında hoş görü ile karşılanabilecek makul ölçüler içerisinde paylaştırmışsa mirasçısından mal kaçırma iradesinden söz etme olanağı yoktur. O halde miras bırakanın denkleştirme yapıp yapmadığı üzerinde durulması, miras bırakandan tüm mirasçılarına intikal eden, taşınır, taşınmaz ve hakların araştırılması,tapu kayıtları ve varsa öteki delil ve belgelerin mercilerinden getirtilmesi, her bir mirasçıya geçirilen malların ve hakların nitelikleri ve değerleri hakkında uzman bilirkişiden rapor alınarak paylaştırmanın mı ? yoksa mal kaçırma amacın mı ? üstün tutulduğunun aydınlığa kavuşturulması zorunludur. Somut olaya gelince; davacının miras bırakanın kızı, davalının ise oğlu olduğu, miras bırakanın emekli olması sebebiyle sosyal ve ekonomik gücünün bulunduğu ve mal satmaya ihtiyacının olmadığı, yaşamı süresince davalı ile birlikte ikamet ettiği, davalının ise seyyar satıcılık yapıp düzenli bir gelirinin ve taşınmaz satın alabilecek ekonomik gücünün bulunmadığı gibi satış bedelinin ödendiğinin de kanıtlanamadığı, öte yandan akitte gösterilen satış bedeli ile taşınmazın satış tarihindeki gerçek bedel arasında fahiş fark bulunduğu dosya kapsamı ile sabittir. O halde, bu olgular yukarıda değinilen ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde miras bırakanın yapmış olduğu temlikin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı olduğu kabul edilmelidir.Mahkemece, delillerin değerlendirilmesinde yanılgıya düşülerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru olmadığı gibi kabule göre de dava tereke adına açılmış ve tüm mirasçılar adına tescil istenmiştir. Öyleyse, miras bırakanın ölüm tarihine göre terekesinin Türk Medeni Kanununun 701 ve devamı maddeleri hükümleri uyarınca elbirliği mülkiyetine tabi olduğu açıktır. Ayrıca davanın tarafları dışında dava dışı başka mirasçıların da bulunduğu gözetildiğinde dava dışı mirasçıların açılan davaya olurlarının alınması veya Türk Medeni Kanununun 640. maddesi uyarınca terekeye temsilci tayin ettirilerek davanın görülebilirlik koşulunun mahkemece yerine getirilmeden, başka bir ifade ile usuli işlemler ve taraf teşkili sağlanmadan yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması da isabetsizdir. Davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 07.05.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.