MAHKEMESİ : Ankara 3. Asliye Hukuk MahkemesiTARİHİ : 23/12/2009NUMARASI : 2009/242-2009/429Taraflar arasında birleştirilerek görülen davada; Davacılar, miras bırakan babaları A..S.’un 16906 ada 11 parsel (imar görmekle 32133 ada 5 parsel ) sayılı taşınmazını muvazaalı olarak davalı gelinine devrettiğini, bu durumun kesinleşen mahkeme kararıyla tespit edildiğini, ancak anneleri A.S.’un o tarihte açılan davaya katılmayıp başka bir dava da açmadığını, annelerinin 2003 yılında vefat ettiğini, A.S. mirasçılarının onun hak ve alacaklarına halef olmaları nedeniyle dava açma hak ve yetkisinin kendilerine geçtiğini ileri sürerek, muris A.’ye ait 1/4 payın iptali ile adlarına tesciline bu mümkün olmazsa tazminata karar verilmesi isteminde bulunmuşlardır.Davalı, davanın reddini savunarak, dava konusu taşınmazda 3. kişiden de pay satın alarak kat karşılığı inşaat sözleşmesi gereğince bina yapıldığını ve sözleşmeye göre zemin kat A2 ve 3.normal kat A10 nolu bağımsız bölümlerin mülkiyetinin aidiyetinin tespiti isteğiyle dava açmış olup her iki dava birleştirilmiştir.Mahkemece, asıl davanın reddine, birleşen davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar Dairece “…daha önce açılan davada miras bırakının yapmış olduğu temlikin muvazaalı olduğunun kesinleşmiş mahkeme karar?? ile belirlendiği, öte yandan tarafların taleplerini ıslah ederek tazminata dönüştürdükleri dikkate alındığında asıl davanın kabulüne, birleşen dava yönünden ise asıl davanın kabul edilmesi durumunda infazının olanaksız hale geleceği dikkate alındığında reddine karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle …”bozulmuştur. Hükmüne uyulan bozma ilamı gereğince yapılan yargılama sonunda asıl davanın kabulüne, birleşen davanın reddine karar verilmiştir. Karar, taraf vekilleri tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 14.5.2010 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat S. K. ile temyiz eden vekili Avukat A. R.M. geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ..... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:Dava muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal tescil ve 3. kişiye temlik edilen taşınmazlar bakımından ıslah ile bedel isteğine ilişkin olup, mahkemece hükmüne uyulan bozma kararında belirtildiği şekilde tüm taşınmazlar bakımından davacıların miras payları oranında bedele hükmedilmiş olmasında kural olarak bir isabetsizlik yoktur. Ancak, davacılar 24.04.2006 tarihli ıslah dilekçeleriyle elden çıkan zemin B 4,3. kat A 10,3. kat B 9 nolu taşınmazlar bakımından muris muvazaası ile illetli olduğunu ileri sürerek iptal tescil isteklerini bedele dönüştürdükleri halde zemin A 2 ve zemin A 13 nolu taşınmazların da temlik edilmiş gibi maddi hataya düşülerek bozma kararında bedele hükmedilmesine değinilmiş ise de esasen zemin A 2 ve zemin A 13 nolu taşınmazların halen kendisine muvazaalı temlik yapılan K.üzerinde bulunduğu sabittir. Buna göre bozma kararında yer verilen bu taşınmazlar bakımından da bedele hükmedilmesi gerektiği hususunun yazılmış olması maddi hataya dayanmaktadır. Hemen belirtilmelidir ki, maddi hataya dayalı bozma kararına uyulmuş olması taraflara usuli kazanılmış hak oluşturmaz. Başka bir ifade ile yanılgılı ve maddi hatalı karara uyulması usuli kazanılmış hakkın istisnasını teşkil eder. Öte yandan,miras bırakanın 16906 ada 11 sayılı kadastral parseldeki 164 / 312 payının davalıya temlikinin muvazaalı olduğu sabittir. Oysa anılan parselin imar şuyulandırması neticesinde miras bırakandan gelen pay sebebiyle davalı K..taşınmazda paydaş kılınmış ve daha sonra bazı paydaşlardan pay satın almak suretiyle payını artırmış ve taşınmaz üzerinde kat mülkiyeti kurulu yapılan binada bu taşınmazdaki payına karşılık olmak üzere B 4,3. kat A 10,3. kat B 9, zemin A 2 ve zemin A 13 nolu bölümlerin özgülendiği ve kayden davalı adına sicil oluşturulduğu görülmektedir. O halde bu belirleme karşısında davalının üzerindeki bağımsız bölümlerin miras bırakan tarafından davalıya temlik edilen kadastral parseldeki payın bu bölümlere yansıyan payı üzerinden oran kurulmak suretiyle bulunacak olan paydan davacıların miras payı oranında iptali ile adlarına tesciline karar verilmesi, davalının 3. kişilerden edindiği ve bağımsız bölümlere yansıyan oran dâhilinde tespit edilecek payın kabul kapsamı dışında bırakılmasına karar verilmesi gerekeceği açıktır. Diğer taraftan, mülkiyeti ahara devredilen B 4,3. kat A 10,3. kat B 9 nolu bağımsız bölümler bakımından da aynı şekilde oran kurulmak suretiyle 3. kişilerden edinilen paylara tekabul eden değer düşüldükten sonra bulunacak meblağ üzerinden davacıların miras payı oranında bedele karar verilmesi gerekirken, mahkemece bilirkişi raporları göz ardı edilerek nereden ve ne şekilde ve hangi sebeple olduğu gerekçelendirilmeden yazılı meblağın hüküm altına alınmış olması da isabetsizdir. Esasen mahkemece göz ardı edilen bilirkişi raporları arasında tespit edilen değerler bakımından farklılık olduğu da açıktır. Öyle ise, tarafların bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerle HUMK’nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, 24.12.2009 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden taraf vekilleri için 750.00.'şer -TL. duruşma avukatlık parasının karşılıklı olarak alınıp birbirlerine verilmesine, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine 14.5.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.