Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 5625 - Karar Yıl 2009 / Esas No : 4844 - Esas Yıl 2009





MAHKEMESİ: KEPSUT ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ: 14/01/2009NUMARASI: 2007/18-2009/3Taraflar arasında görülen davada;Davacılar, miras bırakanın maliki olduğu 1493,1578 ve 1954 parsel sayılı taşınmazlarını tek erkek oğlu olan davalı N...’ye satış suretiyle temlik ettiğini, yapılan işlemin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek mirasçılar adına tapu iptal ve tescil ya da tenkise karar verilmesini istemişlerdir.Davalı N...’, taşınmazları miras bırakandan satın aldığını, bedelini ödediğini belirtip davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, miras bırakanın muvazaa ve saklı payı ihlal etme kastının kanıtlanamadığı gerekçeleri ile davalı N...’ yönünden davanın reddine, diğer davalılar yönünden ise feragat nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir.Karar, davacılar vekilince süresinde temyiz edilmiş olmakla Tetkik Hakimi raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü. Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil ya da tenkis isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu taşınmazlar miras bırakan adına kayıtlı iken 4.12.1996 tarihli resmi akitle satış suretiyle davalı N...’ye temlik edildiği anlaşılmaktadır.Davacılar, anılan temliki işlemin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmışlar, mahkemece davalı N...yönünden iddiaların kanıtlanamadığı, diğer davalılar yönünden ise feragat nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir.Bilindiği gibi; davaların kısa zamanda sonuçlandırılması, adaletin bir an önce tecellisi için, taraflarca veya Mahkemelerce yapılması gereken bir kısım adli işlemler sürelere bağlanmıştır. Bilindiği üzere bu sürelerin bazılarını kanun bizzat belirlerken bir kısmını işin özelliğine, tarafların durumlarına göre belirlemesi için hakime bırakmıştır. Kanuni süreler açıkca belirtilen ayrıcalıklar dışında kesindir. Bu nedenle HUMK.nun l59. maddesi açık hükmünde belirtildiği gibi kanunun tayin ettiği süreler hakim tarafından azaltıp çoğaltılamaz. Buna karşın, aynı yasanın l63. maddesine göre hakimin belirlediği süreler ise kural olarak kesin değildir. Hakim tayin ettiği süreyi henüz dolmadan azaltıp çoğaltacağı gibi, süre geçtikten sonra da tarafın isteği üzerine yeni bir süre tanıma yoluna da gidebilir. Bu takdirde verilen ikinci süre kesindir. Ancak, hakim kendi belirlediği sürenin kesin olduğuna da karar verebilir. Kesin sürenin tayin edilmesi halinde, karşı taraf yararına usulü kazanılmış hak doğacağı da kuşkusuzdur. Hemen belirtmek gerekir ki, ister kanun, isterse hakim tarafından tayin edilmiş olsun kesin süre içerisinde yerine getirilmeyen bir işlemin bu süre geçtikten sonra yerine getirilmesine yasal olanak yoktur. Böylece kesin sürenin kaçırılması; o delile veya hakka dayanamamak gibi ağır sonuçları birlikte getirmekte, bazen davanın kaybedilmesine dahi neden olmaktadır. Bu itibarla geciken adaletinde bir adaletsizlik olduğu düşüncesinden hareketle, davaların yok yere uzamasını veya uzatılmak istenmesini engellemek üzere konan kesin süre kuralı, kanunun amacına uygun olarak kullanılmalı, davanın reddi için bir araç sayılmamalıdır. Öncelikle, kesin süreye ilişkin ara kararı her türlü yanlış anlaşılmayı önleyecek biçimde açık ve eksiksiz yazılmalı, yapılacak işler teker teker belirtilmelidir. Bunun yanında verilen süre yeterli, emredilen işler, gerekli ve yapılabilir nitelik taşımalı, ayrıca hakim süreye uyulmamanın sonuçlarını açıkca anlatmalı, tarafları uyarmalıdır. Öte yandan, kesin süre tarafların yanında hakimi de bağlayacağından uyulmaması halinde gereği hakim tarafından hemen yerine getirilmelidir. Somut olaya gelince; mahkemece, 6.6.2007 tarihli ikinci oturumda taraflara tanık v.s. delilleri için süre verildiği, bir sonraki oturumda ise davacılar vekilinin tanık listesi için ek süre istediği, ancak bu isteme yönelik olumlu ya da olumsuz yönde bir karar verilmediği görülmektedir. Bu durumda, mahkemece delil için verilen sürenin yasal olduğunu söyleyebilme olanağı yoktur.Hal böyle olunca; mahkemece, yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda davacılara delillerini bildirmesi için usulüne uygun süre verilmesi, toplanan delillerin değerlendirilmesi, hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı olduğu şekilde hüküm kurulması doğru değildir.Davacıların temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenlerle HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 13.5.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.