MAHKEMESİ : DÖRTYOL ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 20/02/2008NUMARASI : 2006/574-2008/82Taraflar arasında görülen davada;Davacılar, ortak miras bırakan O.Ç.in bir kısım taşınmazlarını davalılara vasiyet ettiğini, bu nedenle saklı paylarının zedelendiğini ileri sürerek, tenkis isteğinde bulunmuşlardır.Davalı M., üzerinde bulunan miras payları ile miras bırakanın mal varlığını eşit olarak aralarında paylaştırılmasını istediğini davayı bu şekilde kabul ettiğini beyan etmiştir.Davalı A., vasiyetnameye konu Tütüncülü Mevkiindeki taşınmazın vasiyetname doğrultusunda adına tescilini kalan bölümlerin diğer mirasçılarla birlikte eşit olarak paylaştırılmasını talep etttiğini beyan etmiştir.Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.Karar, davalılar vekili tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi .....ün raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, duruşma isteği değerden reddedildi, gereği görüşülüp, düşünüldü.Davada, davacılar, miras bırakanları O.Ç.in, 4.11.1975 tarihli vasiyetname ile mal varlığının büyük bir kısmını davalılara bıraktığını, bu nedenle saklı paylarının ihlal edildiğini ileri sürerek, saklı paylarının hesaplanarak belirlenmesi ve tapuya tesciline karar verilmesi isteğinde bulunmuşlardır.Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile tarafların miras payı üzerinden tapu iptal ve tescile karar verilmiştir.Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; miras bırakan O.Ç.in 25.5.1983 tarihinde öldüğü, mirasçıları olarak davacılar ile birlikte davalıların kaldığı, Dörtyol Sulh Hukuk Mahkemesinin, 21.7.2006 günlü, 2006/343 Esas, 2006/411 sayılı kararıyla açılan 4.11.1975 tarihli vasiyetname ile miras bırakanın 272, 474, 488, 588 ve 780 parsel sayılı taşınmazlarını eşit olarak davalılar A. ve M.'e; 963 parsel sayılı taşınmazı ise davalı A.'e bıraktığı, taşınmazlardan 488 ve 780 sayılı parsellerin miras bırakan adına kayıtlı bulunmadığı, diğer taşınmazlarda ise paydaş olduğu, yargılama sırasında davalı M.in üzerindeki mallar ile murise ait tüm mal varlığını diğer mirasçılar ile birlikte eşit olarak paylaşmak istediğini, davayı bu şekilde kabul ettiğini beyan ettiği, davalı Alaattin'in ise vasiyetnameye konu Tütüncülü Mevkiindeki taşınmazın adına tescili ile kalan bölümlerin diğer mirasçılarla birlikte paylaştırılmasını talep ettiğini söylediği anlaşılmaktadır.Bilindiği üzere; davacı, dava dilekçesinde davanın dayanağını oluşturan tüm olayları (vakıaları) birdirmekle yükümlüdür. (HUMK.Md.179/1) Aynı Kanunun 74 ve 75.maddelerinin buyurucu nitelikteki hükümlerinde belirtildiği üzere Hakim Medeni Kanununda açıklanan ayrıcalıklar dışında, davanın sınırlarını çizen bu olaylarla bağlı olup, bunlar dışına çıkamaz, talepten fazlaya veya başka bir şeye hükmedemez. Ancak, davada ileri sürülen olaylar belirsiz (müphem) veya çelişkili ise, belirsiz veya çelişkili gördüğü iddia veya sebepler (vakıalar) hakkında açıklama isteyebilir.Hemen belirtmek gerekir ki, hakim yukarıda değinildiği gibi davacının bildirdiği maddi olaylar ve son istekle bağlı ise de, HUMK.'nun 76.maddesi uyarınca ileri sürülen maddi olaylarda hangi hukuki sebebe göre karar vereceğini tayin ve takdir etmek durumundadır. Başka bir anlatımla, maddi olgu ve olayları (vakıaları) bildirmek yanlara, bildirilen bu olay ve olgulara göre hukuki nitelendirmeyi yapmak, uyuşmazlığı çözüme ulaştıracak kanun hükmünü bulup uygulamak hakime aittir. Öyleki, hukuki sebep yanlış gösterilmiş veya hiç gösterilmemiş olsa dahi hakim tarafından en uygun hukuki sebebin bulunması ve ona göre karar verilmesi gerekir.Bu açıklamalarla birlikte somut olay değerlendirildiğinde, davacıların, davada ölüme bağlı tasarrufun tenkisi ile ayın olarak verilmesi isteğinde bulundukları tartışmasızdır.Ne varki, mahkemece tenkis isteği yönünden yeterli bir araştırma inceleme yapılmaksızın hüküm kurulduğu görülmektedir.Öte yandan, davalıların kabulü şartlı olduğundan, HUMK.'nun 92..maddesi hükmü anlamında kabul olarak değerlendirilemeyeceği de açıktır.Bilindiği üzere; tenkis (indirim) davası, miras bırakanın saklı payları zedeleyen ölüme bağlı veya sağlar arası kazandırmaların (tebberru) yasal sınıra çekilmesini amaçlayan, öncesine etkili, yenilik doğurucu (inşai) davalardandır. Tenkis davasının dinlenebilmesi için öncelikli koşul;miras bırakanın ölüme bağlı veya sağlar arası bir kazandırma işlemi ile saklı pay sahiplerinin haklarını zedelemiş olmasıdır. Saklı payların zedelendiğinden söz edilmesi ise kazandırma konusu tereke ile kazandırma (temlik ) dışı terekenin tümü ile bilinmesiyle mümkündür.Tereke miras bırakanın ölüm tarihinde bırakmış olduğu mameleki kıymetler ile, iadeye ve tenkise tabi olarak yaptığı kazandırmalardır. Bunlar terekenin aktifini oluşturur. Miras bırakanın borçları, bakmakla yükümlü olduğu kişilerin üç aylık iaşe, terekenin defterinin tutulması, mühürlenmesi, cenaze masrafları gibi giderler de pasifidir. Aktiften belirtilen borçların indirilmesi net terekeyi oluşturur. Tereke bu şekilde tesbit edildikten sonra mirasın açıldığı tarihteki fiyatlara göre değerlendirilmesi yapılarak parasal olarak miktarının tesbiti gerekir. (MK.565) Miras bırakanın Medeni Kanunun 564. maddesinde belirlenen saklı paya tecavüz edip etmediği bulunan bu rakam üzerinden hesaplanır. Tasarruf oranı aşılmış ise tasarrufun niteliğine göre icap ederse kazandırma işleminde, saklı payları zedeleme kastının bulunup bulunmadığı objektif (nesnel) ve subjektif (öznel) unsurlar dikkate alınarak belilenmelidir. Zira tasarruf oranını aşan her kazandırmada saklı payları zedeleme kastının varlığından söz edilemez. Mutlak olarak tenkise tabi tasarruflarda (ölüme bağlı tasarruflar veya Medeni Kanunun 565. maddesinin 1, 2 ve 3 bentlerinde gösterilenler) veya saklı payın ihlal kastının varlığı kesin olarak anlaşılan diğerlerinde özellikle muayyen mal hakkında tenkis uygulanırken Medeni Kanunun 570. maddesindeki sıralamaya dikkat etmek davalı mahfuz hisseli mirascılardan ise aynı kanunun 561. maddesinde yer alan mahfuz hisseden fazla olarak alınanla sorumluluk ilkesini gözetmek, dava konusu olup olmadığına bakılmayarak önce ölüme bağlı tasarruflarla davacının saklı payını tamamlamak, sonra sağlar arası tasarrufları dikkate almak gerekir. Bu işlem sırasında dava edilmeyen kişi veya tasarrufların tenkisi gerekeceği sonucu çıkarsa davacının onlardaki hakkını dava etmemesinin davalıyı etkilemeyeceği ve birden çok kişiye yapılan teberru tenkise tabi olursa 563. maddede yer alan, alınanla mütenasip sorumluluk kuralı gözetilmelidir. Davalıya yapılan tasarrufun tenkisine sıra geldiği takdirde tasarrufun tümünün değeri ile davalıya yapılan fazla teberru arasında kurulan oranda (SABİT TENKİS ORANI) tasarrufa konu malın paylaşılmasının mümkün olup olamayacağı (MK.564) araştırılmalıdır. Bu araştırma sonunda tasarrufa konu mal sabit tenkis oranında bölünebilirse bu kısımların bağımsız bölüm halinde taraflar adına tesciline karar verilmelidir. Tasarrufa konu malın sabit tenkis oranında bölünmezliği ortaya çıktığı takdirde sözü geçen 564. maddedeki tercih hakkı gündeme gelecektir. Böyle bir durum ortaya çıkmadan davalının tercih hakkı doğmadan davalının tercihinin kullanması söz konusu olamaz. Daha önce bir tercihten söz edilmişse sonuç doğurmaz. O zaman davalıdan tercihi sorulmak ve 11.11.1994 günlü 4/4 sayılı içtihadı birleştirme kararı uyarınca sür'atle dava konusu olup sabit tenkis oranına göre bölünemeyen malın, tercih hakkının kullanıldığı gündeki fiatlara göre değeri belirlenmeli ve bu değerin sabit tenkis oranıyla çarpımından bulunacak NAKTİN ödetilmesine karar verilmelidir. Hal böyle olunca, yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda tarafların tüm delillerinin toplanması, soruşturmanın eksiksiz tamamlanması, toplanan ve toplanacak delillerin birlikte değerlendirilmesi, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde kabul kararı verilmesi doğru değildir.Davalıların, temyiz itirazı yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 12.5.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.