Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 5601 - Karar Yıl 2012 / Esas No : 858 - Esas Yıl 2012





MAHKEMESİ : KÜÇÜKÇEKMECE 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 14/09/2011NUMARASI : 2009/485-2011/644Yanlar arasında görülen tapu iptal ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 11.5.2012 Cuma günü saat 9.35 da daireye gelmeleri için taraf vekillerine tebligat yapıldığı halde gelmedikleri anlaşıldı, incelemenin dosya üzerinde yapılmasına, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hakimi 'ün raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:Dava, tapu iptali ve tescil isteğine ilişkin olup, mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden, davacı tarafından, davalılar H. ve C. ile dava dışı kişiler aleyhine çekişme konusu 20758 parsel sayılı taşınmaza ilişkin kat karşılığı inşaat sözleşmesine dayalı olarak açılan tapu iptal ve tescil davası sonucunda, Küçükçekmece Asliye Hukuk Mahkemesinin 24.6.2008 günlü, 2005/49 esas, 2008/340 sayılı kararıyla davanın kabulüne, çekişmeli taşınmazda davalılar H. ve C. ile dava dışı kişiler adlarına kayıtlı payın iptali ile davacı adına tesciline karar verildiği ve temyiz edilmeksizin 27.10.2008 tarihinde kesinleştiği; ne var ki, davalılar H. ve C.'in sözü edilen kararın kesinleşme tarihinden önce adlarına kayıtlı payları 12.5.2008 tarihinde davalı N.'ye satış suretiyle temlik ettikleri anlaşılmaktadır. Tüm bu olgular gözetildiğinde, davalılar H. ve C.'in, çekişmeli taşınmazda hak sahibi olmadıkları yukarıda sözü edilen 2005/49 esas sayılı dava sonucu verilen kararın kesinleşmesiyle birlikte sabit olduğuna; ancak, davalılar H. ve C.'in sözü edilen kararın kesinleşme tarihinden önce çekişmeli taşınmazda adlarına kayıtlı payları davalı N.'ye satış suretiyle temlik ettiklerine göre, taraflar arasındaki çekişmenin giderilmesi bakımından ikinci el durumunda ki davalı N.'nin, durumu bilen veya bilmesi gereken kişi konumunda olup, olmamasının önem taşıdığı açıktır. Başka bir deyişle, davalı N.'nin edinmesinde iyiniyetli olduğu takdirde, Türk Medeni Kanununun 1023. maddesi koruyuculuğundan yararlanacağı tartışmasızdır.Bilindiği üzere; hukukumuzda, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alış verişte bulunmaları satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları,dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle,alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bu amaçla Medeni Kanunun 2.maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988. ve 989. maddelerinin, tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023.maddesinin özel hükümleri getirilmiştir. Öte yandan bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır İşte bu nedenle Devlet, nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş,bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış, iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş,değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarakta tapuya itimat edip, taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur. Belirtilen ilke M.K.nun 1023.maddesinde aynen "tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan 3 ncü kişinin bu kazanımı korunur" şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024.maddenin 1.fıkrasına göre "Bir ayni hak yolsuz olarak tesçil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken 3 ncü kişi bu tesçile dayanamaz" biçiminde öngörülmüştür.Ne varki; tapulu taşınmazların intikallerinde,huzur ve güveni koruma,toplam düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin,iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır.Gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse diğer yanda ise kendisi için maddi,hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır.Bu nedenle yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı,kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta,şeklen iyi niyetli gözükeni değil,gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması,bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir. Nitekim bu görüşten hareketle "kötü niyet iddiasının def'i değil itiraz olduğu,iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğin den (resen) nazara alınacağı ilkeleri 8.ll.l99l tarih l990/4 esas l99l/3 sayılı İnançları Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşlerde aynı doğrultuda gelişmiştir. Somut olayda ise; Mahkemece, bu yönde hükme elverişli ve yeterli bir araştırma ve inceleme yapıldığı söylenemez.Hal böyle olunca, yukarıda değinilen açıklamalar ve ilkeler çerçevesinde, iddia ve savunma doğrultusunda tarafların tüm delillerinin toplanması, soruşturmanın eksiksiz tamamlanması, toplanan ve toplanacak delillerin birlikte değerlendirmesi, hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik soruşturmayla yetinilerek, yanılgılı değerlendirmeyle yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir. Davacı vekilinin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 11.05.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.