Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 5596 - Karar Yıl 2012 / Esas No : 872 - Esas Yıl 2012





MAHKEMESİ: KÜÇÜKÇEKMECE 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ: 26/05/2011NUMARASI: 2008/331-2011/354Davacı tarafından davalı aleyhine açılan tapu iptal ve tescil davasının yapılan yargılamasında mahkemece davanın reddine dair verilen karar davacı vekili tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 11.5.2012 Cuma günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat H. S. geldi, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilen vekili Avukat gelmedi yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:Dava, sahtecilik hukuksal nedeniyle yolsuz tescile dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkin olup, mahkemece, davalının iyiniyetli olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; kayden davacıya ait çekişme konusu 10566 parsel sayılı taşınmazdaki 4 nolu bağımsız bölümün, davacıya vekaleten davadışı Y.K. tarafından davalıya satış suretiyle temlik edildiği, halen ilk el durumundaki davalının çekişmeli bağımsız bölümün maliki olduğu anlaşılmaktadır.Gerçekten de; çekişmeli bağımsız bölümün satış işleminde kullanılan Gaziosmanpaşa 6. Noterliğince düzenlenen 30.10.2002 tarihli vekaletnamedeki imzanın davacının eli ürünü olmadığının Adli Tıp Kurumu Belge İnceleme Şubesinden elde edilen raporla belirlendiği, bu durumda, sahte vekaletname kullanılmak suretiyle davacıya ait taşınmazın sicil kaydının davalıya temlik edildiği kayden sabittir. Hemen belirtilmelidir ki, davalının edinmesinin dayanağını oluşturan vekaletnamenin sahte olması nedeniyle adına oluşan sicil kaydının yolsuz tescil niteliğinde bulunduğu tartışmasızdır. Bu oluşuma göre, davalı, tapu sicillerine güven ve aleniyetinden istifade ederek sicilden edinen kişi değil, sicilin dayanağı belgeden edinen kişi olup, ilk el konumundadır. Öyleyse, davalının Türk Medeni Kanununun 1023. maddesi koruyuculuğundan yararlanma imkanı bulunmadığı kuşkusuzdur.O halde, 27.12.1939 tarih ve 11/60 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca, ilk el konumunda ki davalının, iyi veya kötü niyetli olmasının araştırılmasına gerek bulunmadığı gibi iyiniyetli olsa bile, sicilin illetini teşkil eden işlemlerin sahte olması sebebiyle edinmesinin hukuken korunmasına olanak yoktur. Ne var ki, Mahkemece, sicil intikalinin sahte işlem ve belgelere dayanması karşısında, ilk el durumundaki davalı yönünden uygulama yeri bulunmayan Türk Medeni Kanununun 1023. maddesi, uyarınca, davalı iyiniyetli kabul edilerek davanın reddine karar verilmiştir. Öyleyse, mahkemece, davanın reddine gerekçe yapılan görüş ve düşüncenin yasal olduğu söylenemez.Hal böyle olunca; davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmeyle yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması isabetsizdir. Davacı vekilinin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 21.12.2011 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 900.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, 11.5.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.